19 Mart 2009 Perşembe

4483 SAYILI MEMURLAR VE DİĞER KAMU GÖREVLİLERİNİN YARGILANMASI HAKKINDA KANUNA İLİŞKİN DENETDE’NİN GÖRÜŞÜ

Devlet Denetim Elemanları Derneği (DENETDE) “4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanuna”; yargının, sivil toplum örgütlerinin, kamuoyunun tereddütlerini, haklı eleştirilerini saygıyla karşılamakta, onlara hak vermektedir.

DENETDE, özde böyle bir yasaya karşıdır. Böyle bir yasa Anayasa’nın “Kanun Önünde Eşitlik” ilkesini düzenleyen 10’uncu maddesine aykırıdır.

Anayasa’nın 10’uncu maddesinde, aynen “Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir. Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz. Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadırlar.” hükmüne yer verilmiştir.

Anayasa Mahkemesi kararlarında da vurgulandığı üzere, eşitlik ilkesiyle güdülen amaç, aynı koşullar içinde bulunan özdeş nitelikteki durumların yasalarca aynı işleme bağlı tutulmalarını sağlamaktır. Yasa koyucunun ayrı statüde çalıştırdığı kişilere ayrı haklar tanıması doğaldır. Ancak, aynı işi yapan ve aynı sorumlulukları taşıyan ve kamu hukuku ilişkisi içinde çalışan kişilerin aynı statü içinde bulunmaları gerekir.

DENETDE; özde, “4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanuna” karşı olmakla birlikte, yasa üzerinde saptamış olduğu önemli tespit ve gözlemlerini Cumhurbaşkanlığı Makamı’na bildirmeyi sorumluluk bilinci olarak görmüştür.

1.Yasanın ismi Anayasa’nın 129’uncu maddesinin son fıkrasındaki “memurlar ve diğer kamu görevlileri hakkında işledikleri iddia edilen suçlardan ötürü ceza soruşturması açılması..” metnine uygun olmalıdır. Bu nedenle, tanımlanan amacı ve kapsamı içermesi amacıyla Yasanın isminin “Memurlar ve Diğer Kamu Görevlileri Hakkında İşledikleri İddia Edilen Suçlardan Ötürü Ceza Kovuşturması Açılmasına Dair Kanun” olması gerekir.

2.Amaçlanan; idari bir işlem, memurlar için bir ön incelemedir. Başka ifadeyle hazırlık tahkikatının ilk basamağıdır.

Bu nedenle; memurlar ve diğer kamu görevlileri hakkında işledikleri iddia edilen suçlar için,

a)Suç isnadının ihbar ve şikayet edilmesi ile bildirilmesi,
b)İhbar, şikayet ve bildirme üzerine idari mercilerin bunu işleme koyması aşaması,
c)İdari soruşturmaya gerek olup olmadığına karar verilmesi,
d)İdari soruşturmanın nasıl, kimlerle yapılacağının ve süresinin belirlenmesi,
e)İdari soruşturma sonucunda ceza kovuşturması yapılmasına gerek olup olmadığı yolunda karar verilmesi, karar süresinin saptanması,
f)Karara karşı muhbir, müşteki, sanık veya kamu adına bir yetkilinin itiraz hakkının açıklanması,
g)Kararın kesinleşmesi üzerine ceza kovuşturmasının açılması, usül ve esasları ayrıntılı olarak açıklanmalıdır.

3.4483 Sayılı Yasada; idari merci kararlarının bürokratik iş ve işlemlerini yapacak görevli/görevliler belirlenmemiştir.

İlçede Kaymakam, ilde vali, merkez teşkilatlarında Bakan veya en üst amirler ön inceleme, rapor ve dosyasını inceleme, ceza kovuşturmasına izin verme veya vermeme yolunda verilecek kararı yazma, tebliğ işlemlerini kimler yapacaktır?

Yasayla verilecek görevleri yetkili mercilerin fiilen yapmaları mümkün değildir. Bu nedenle, bu iş ve işlemleri yapacak olan görevlilerin yasada belirlenmesinde yarar bulunmaktadır.

4.Memurlar ve diğer kamu görevlilerinin görev sırasında görevliyle ilgili olmayan suç isnatları, yasayla kapsam dışında bırakılmıştır. Bu Anayasa’nın 129’uncu maddesinin son fıkrasına aykırılık teşkil etmektedir. Anayasa’nın 29’uncu maddesinin son fıkrasında “memurlar ve diğer kamu görevlileri hakkında işledikleri iddia edilen suçlarda…” söz edilmektedir.

Yasada, 657 Sayılı Devlet Memurları Yasası’nın 24’üncü maddesi hükmüne uygun bir düzenleme yapılması gerekmektedir.

5.1. 4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanunun 2’inci maddesi yasanın hangi memur ve kamu görevlileri hakkında uygulanacağını belirtmiştir. 2’nci madde “Bu kanun, Devletin ve diğer kamu tüzel kişilerinin genel idare esaslarına göre yürüttükleri kamu hizmetlerinin gerektirdiği asli ve sürekli görevleri ifa eden memurlar ve diğer kamu görevlilerinin görevleri sebebiyle işledikleri suçlar hakkında uygulanır.” şeklindedir.

Yasanın 1’inci ve 2’nci maddelerindeki düzenlemeler “kamu görevi”, “kamu hizmeti”, “memur”, “amme hizmetiyle muvazzaf kişiler” kavramlarını yeniden tartışma alanına çekmektedir.

Yasanın genel gerekçesi ise memurlar ve diğer kamu görevlilerine açıklık getirmiş ve Anayasa’nın 128’inci maddesinde yer alan “Devletin, kamu iktisadi teşebbüsleri ve diğer kamu tüzel kişilerinin genel idare esaslarına göre yürütmekle yükümlü oldukları kamu hizmetlerinin gerektirdiği asli ve sürekli görevler, memurlar ve diğer kamu görevlileri eliyle görülür.” Hükmündeki “Kamu İktisadi Teşebbüsleri” bölümü çıkartılmış, “Devletin ve diğer kamu tüzel kişilerinin genel idare esaslarına göre yürüttükleri kamu hizmetlerinin gerektirdiği asli ve sürekli görevleri kamusal yetki ve usuller kullanmak suretiyle ifa eden memurlar ve diğer kamu görevlileri” olarak tanımlanmıştır.

5.2. Bakanlıkların bağlı ve ilgili kuruluşlarında da bu yasa uygulanmayacaktır. Sözgelimi; TRT, Bağ-Kur, SSK, İller Bankası, MTA, Elektrik İşleri Etüt İdaresi gibi…sadece özel bütçeli ve bağlı bir kuruluş konumundaki Milli Piyango İdaresi Genel Müdürlüğü’nde bu kuruluşa ilişkin 04.04.1988 tarih ve 320 sayılı KHK’nin44’üncü maddesi ile getirilen bir hükümle kuruluş personeli MMHY kapsamına girmiştir.

Oysa sözgelimi; SSK, Bağ-Kur, İş ve İşçi Bulma Kurumu gibi kurumlar da bir Bakanlığın, yani Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın bağlı kuruluşu durumundadır. Ama, yasa kapsamı dışındadır.

3046 sayılı Yasa’nın 10’uncu maddesine bağlı kuruluş “Bakanlığın hizmet ve görev alanına giren ana hizmetleri yürütmek üzere, bakanlığa bağlı olarak özel kanunla kurulan, genel bütçe içinde ayrı bütçeli veya katma bütçeli veya özel bütçeli kuruluşlar”, ilgili kuruluş “özel kanun veya statü ile kurulan, iktisadi devlet teşekkülleri ve kamu iktisadi kuruluşları ile bunların müessese, ortaklık ve iştirakleri veya özel hukuki, mali ve idari statüye tabi, hizmet bakımından yerinden yönetim kuruluşlar” olarak tanımlanmıştır.

Yasa, Anayasa’nın 2’nci, 5’inci, 8’inci, 10’uncu ve 11’inci, 3046 sayılı Yasanın 3’üncü maddelerine aykırıdır.

5.3. Anayasa Mahkemesi’nin 22.12.1988 tarih E.1988/5,K.1988/55 sayılı kararında “Anayasa’nın 128’inci maddesinde yer alan ‘kamu iktisadi teşebbüsleri’nin de, 135. maddenin ikinci fıkrasında ayrıca belirlediği gibi’…genel idare esaslarına göre yürütmekle yükümlü oldukları kamu hizmetlerinin gerektirdiği asli ve sürekli görevler…’mutlaka vardır ve bunların da ‘memurlar’ ya da ‘diğer kamu görevlileri’ eliyle yürütülmesi gerekir.” denilmiştir.

5.4. KİT Personel Rejiminin Düzenlenmesine ilişkin 399 sayılı KHK’nin 3’üncü maddesinde “devlet tarafından tahsis edilen kamu sermayesinin karlı, verimli ve ekonominin kurallarına uygun bir şekilde kullanılmasında bulunduğu teşkilat, hiyerarşik kademe ve görev unvanı itibariyle kuruluşunun karlılık ve verimliliğini doğrudan doğruya etkileyebilecek karar alma, alınan kararları uygulatma ve uygulamayı denetleme yetkisi verilmiş asli ve sürekli görevler genel idare esaslarına göre yürütülür. Teşebbüs ve bağlı ortaklıkların genel idare esaslarına göre yürütülmesi gereken asli ve sürekli görevleri; genel müdür, genel müdür yardımcısı, teftiş kurulu başkanı, kurul ve daire başkanları, müessese, bölge, fabrika, işletme ve şube müdürleri, müfettiş ve müfettiş yardımcıları ile ekli 1 sayılı cetvelde kadro unvanları gösterilen diğer personel eliyle gördürülür.” hükmü yer almaktadır.

Yasanın 17’nci maddesi ile bir KİT personeli olan Genel Müdürler yasa kapsamına girmiştir. Bu nedenle yasa, KİT’lerin 1 sayılı cetveline tabi personeli, yani 399 sayılı KHK’nin 3’üncü maddesinin (b) bendinde belirtilen diğer personeli; genel müdür yardımcılarını, teftiş kurulu başkanını, kurul ve daire başkanlarını, müessese, bölge, fabrika, işletme ve şube müdürlerini, müfettiş ve müfettiş yardımcılarını da kapsamına alması gerekir.

5.5. 399 sayılı KHK’nin 11’inci maddesinin 8d) bendinde yer alan “Görevleri sırasında veya görevleri dolayısıyla işledikleri iddia olunan suçlardan dolayıteşebbüs genel müdürü ve yönetim kurulu üyekleri hakkında takibat yapılabilmesi için ilgili Bakanın izni alınması şarttır.” Hükmü 4483 sayılı Yasayla “Teşebbüs genel müdürü ve yönetim kurulu üyelerinin görevlerini icra sırasında işledikleri suçlardan dolayı yargılanmaları, ilgili bakanın iznine bağlı olup; bu konuda Memurlar Ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanun hükümleri uygulanır.” Olarak değiştirilmiştir. Böylece, yasayla KİT’lerin sadece Genel Müdür ve Yönetim Kurulu üyeleri 4483 sayılı Memurlar Ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanun kapsamına alınmıştır.

399 sayılı KHK’nin Teşebbüs Personelinin Yükümlülük ve Sorumluluklarını belirten 11’inci maddesinin (b) bendinde her çeşit personelin “Teşebbüslerin ve bağlı ortaklıkların paralarına ve para hükmündeki evrak ve senetlerine ve diğer mevcutlarına karşı işledikleri suçlar ile bilanço, tutanak, rapor ve benzeri her türlü belge ve defterleri üzerinde işledikleri suçlar ile ifa ettikleri görevlerinden doğan suçlardan dolayı memur sayılarak haklarında Türk Ceza Kanunu’nun 2’nci kitap üçüncü ve altıncı baplarındaki hükümlr uygulanır.”, değişik (c) bendinde ise “Görevlerini yaptıkları sırada öğrendikleri gizli bilgileri, görevden ayrılmış olsalar bile, yetkili amirin izni olmadan açıklayamazlar. Aksi halde haklarında Türk Ceza Kanunu’nun 229’uncu maddesi hükümleri uygulanır.” hükmü yer almıştır.

Yasama, KİT’lerin genel idare esaslarına göre yürütülmesi gereken asli ve sürekli görevler arasında genel müdür, genel müdür yardımcısı, teftiş kurulu başkanı, kurul ve daire başkanları, müessese, bölge, fabrika, işletme ve şube müdürleri, müfettiş ve müfettiş yardımcıları vb. memuru saymıştır. Kişiler suç işlediği takdirde memur gibi yargılanacak, taşıdığı unvan ağırlaştırıcı unsur olacak, buna karşın hazırlanan tasarıda sadece genel müdürü, yönetim kurulu üyelerini ve yönetim kurulunda görevli genel müdür yardımcısını kapsama almaktadır. Bu bir ayrımdır, yasanın kendi içindeki çelişkisidir. Eşitlik ilkesiyle bağdaşmaz. Türkiye’yi uluslararası alanda güç durumda bırakacak bir metindir.

İşin en ilginç yanı ise birden fazla genel müdür yardımcısı olan bir kurumda bunlardan birisi, yani, sadece yönetim kurulunda görev yaptı diye bu tasarı içine girecek, diğer genel müdür yardımcıları ise tasarının dışında kalacaktır.

Yasa metni hukuk devleti ilkeleriyle bağdaşmaz.

6. Yasa’nın 3’üncü maddesi iki bakımdan önem taşımaktadır. Bu madde ile üst merciler alt mercilere ait yetkiyi kullanamayacaktır.

a) Bir Vali ile bağlı ilçelerdeki memurlar hakkında izin yetkisine sahip olamayacaktır.
b) Bir Bakanın, kendisine bağlı taşra teşkilatındaki (il ve ilçe) bir memur hakkında ön inceleme yaptırma ve soruşturma izni verme veya vermeme karar ve yetkisini ortadan kaldırmaktadır.
c) Yasanın anılan maddesi ile Bakan, kendisine gelen bir ihbar veya yakınmayı veya kendisinin tespit ettiği bir yolsuzluğa ilişkin soruşturma veya incelemeyi re’sen yaptıramayacak, suçun işlendiği yerin mülki amirine (Kaymakam, Vali) konuyu iletmek zorunda kalacaktır.

Bir Bakan, belki de kendisinin de şahit olduğu bir olayda, konuyu kendi Teftiş Kurulu Başkanlığı üyelerine inceletemeyecek, kaymakam veya valiye ihbar veya şikayette bulunacak, belki de hukuk nosyonu olmayan kişilere inceleme yaptırılmasını isteyecektir.

1981/2 Esas, 1982/1 Karar sayılı 06.03.1982 tarihli Yüce Divan Kararında; soruşturma yetkisine sahip uzmanlaşmış bir teftiş kadrosu varken bir görevli hakkındaki soruşturmanın konuyla ilgisiz kişiye yaptırılmasını suç saymış, bir bakanı bu konuda görevi kötüye kullanmak suçundan mahkum etmiştir.

Bu durum Bakanlıkların Kuruluşunu düzenleyen 3046 sayılı yasaya ve kamunun hiyerarşik yapısına aykırıdır.

Oysa, 57. Hükümet Programında “Devletin denetim yetkisinin gereği gibi kullanılması için kamu yönetiminin yeniden yapılandırılması”na ve “yolsuzlukla mücadelede her türlü yasal imkan ve vasıtalardan yararlanılarak sürdürülmesi” hususuna yer verilmiştir.

Keza, ilçede ön incelemeyi sağlıklı yapabilecek bir kamu görevlisi bulunamadığı durumlarda kaymakam veya vali, merkez denetim elemanlarından görevlendirme isteyemeyecek, bu da aynı şekilde sonuçlar doğuracaktır.

Öte yandan yasa, 3056 sayılı Başbakanlık Teşkilatı Hakkındaki Yasa’nın 20’inci maddesi ve buna bağlı olarak çıkartılan başbakanlık Teftiş Kurulu Yönetmeliği’nin 54’üncü maddesiyle getirilmeye çalışılan “teftiş ve denetim hizmetlerindeki standartlaşma”ya aykırılık getirmektedir.

7. Yasanın 4’üncü maddesinde “Cumhuriyet Başsavcıları, memurlar ve diğer kamu görevlilerinin bu kanun kapsamına giren suçlarına ilişkin herhangi bir ihbar veya şikayet aldıklarında veya böyle bir durumu öğrendiklerinde ivedilikle toplanması gerekli ve kaybolma ihtimali bulunan delilleri tespitten başka hiçbir işlem yapmayarak ve sanığın ifadesine başvurmaksızın evrakı ilgili makama sunarak soruşturma izni isterler.

Diğer makam ve memurlarla kamu görevlileri de, bu kanun kapsamına giren bir suç işlendiğini ihbar, şikayet, bilgi, belge veya bulgulara dayanarak öğrendiklerinde durumu izin vermeye yetkili mercilere iletirler.

Bu kanuna göre memurlar ve diğer kamu görevlileri hakkında yapılacak ihbar ve şikayetlerin soyut ve genel nitelikte olmaması, ihbar veya şikayetlerde kişi ve olay belirtilmesi zorunludur.

Yukarıdaki fıkraya aykırı bulunan ihbar ve şikayetler izin vermeye yetkili merci tarafından işleme konulmaz ve durum ihbar veya şikayette bulunana bildirilir.”

Yasanın bu maddesi, 3071 sayılı Kanuna aykırıdır. Bu kanunun 6’ıncı maddesinin (c) bendi uyarınca, şikayet dilekçelerinde ad-soyad, iş veya ikametgah adresi bulunmuyorsa bu dilekçeler işleme konmaz. Ancak, CMUK’un 151’inci maddesine göre yapılacak ihbarlarda böyle bir zorunluluk öngörülmediğinden, bu maddenin 1’inci fıkrasına göre Savcılıklara oradan da izin talebi için idari mercilere intikal edecek ihbarlarda bu koşul aranmayacak, böylece isimsiz imzasız çok sayıda ihbar nedeniyle, memurlar takibat riskine gireceği gibi, 15’inci maddeyle düzenlenen hüküm de işlevsiz kalacaktır. Ayrıca, 2802 sayılı hakimler ve savcılar Kanunun 972inci maddesinde ; “hakim ve savcı hakkındaki ihbar ve şikayet, soruşturmayı gerektiren belli bir konuyu içermez veya gerçek kimlik ve doğru adres gösterilerek yapılmazsa işleme konulmaz.” Denildiğinden, bu kanunda da benzeri bir düzenlemenin yapılması Anayasa’nın eşitlik ilkesine aykırıdır.

8.1. Yasanın 5’inci maddesinin, 2’inci fıkrasının 1’inci cümlesinde “ön inceleme izin vermeye yetkili merci tarafından bizzat yapılabileceği gibi, görevlendireceği bir veya birkaç denetim elemanı veya hakkında inceleme yapılanın üstü konumundaki memur ve kamu görevlilerinden biri veya birkaçı eliyle de yaptırılabilir.” metni yer almıştır.

Fıkranın birinci cümlesinde yapılacak bir değişiklikle ön incelemenin kalitesinin arttırılması amaçlanmalıdır. Böylece Başbakanın ve Bakanların mevcut yasalardaki yetkilerinden kaynaklanan çelişki de önlenecektir.

“Ön inceleme, izin vermeye yetkili merci tarafından bizzat yapılabileceği gibi, teftiş ve denetim birimi bulunan kuruluşlarda görevlendireceği bir veya birkaç denetim elemanı; teftiş veya denetim birimi bulunmayan kuruluşlarda ise programında hukuk dersleri de bulunan fakülte veya yüksekokullardan birinden mezun ve hakkında inceleme yapılanın üstü konumundaki memur ve kamu görevlilerinden biri veya birkaçı eliyle yaptırılabilir.

Ancak, Başbakanın devlet teşkilatı içindeki tüm kurum ve kuruluşlarda Bakanların bağlı ve ilgili kuruluşlarından bu yönde yapacakları taleplerin karşılanması zorunludur.”

Bu nedenle 5’inci maddenin 2’inci fıkrasının birinci cümlesi; yukarıdaki şekilde değiştirildiği ve bu fıkraya yukarıdaki cümle eklendiği takdirde yasanın amacına uygun olacaktır.

8.2. Yasanın 5’inci maddesinin, 2’inci fıkrasının 2’inci cümlesinde “inceleme yapacakların, izin vermeye yetkili merciin bulunduğu kamu kurum veya kuruluşunun içerisinden belirlenmesi esastır.” hükmü yer almaktadır.

İzin vermeye yetkili amir genelde Ankara dışında; ilçede kaymakam, ilde de validir. İzin vermeye yetkili merciin bulunduğu kurum İçişleri bakanlığı, dolayısıyla Kaymakamlık ve Valilik olduğuna göre inceleme yapacakların da Valilik ve Kaymakamlık bünyesinden belirlenmesi gerekiyor. Bu da, ayrı bir ön inceleme başkanlık ve uzman ekibi gerektirmektedir. Oysa, yasanın genel gerekçesinde “etkili, verimli, süratli ve saygın bir yönetim” anlayışı benimsenerek yasa hazırlandığı belirtildiğinden madde metni gerek yasanın amacıyla, grekse idari teşkilatlanmamızla çelişmektedir.

9.1. Yasanın 6’ıncu maddesinde “ön inceleme yapan kaişi veya kişiler, bakanlık müfettişleri ile kendilerini görevlendiren merciin bütün yetkilerine haiz olup…” metni yer almaktadır.

Bu metin 3046 sayılı Yasa’nın yöneticilerin sorumlulukları başlıklı 34’üncü, 35’inci ve yetki devri başlıklı 38’inci maddesiyle çelişkilidir.

Yasanın 38’inci maddesinde, “Bakan, müsteşar ve her kademedeki bakanlık ve kuruluş yöneticileri, gerektiğinde sınırlarını yazılı olarak açıkça belirlemek şartıyla yetkilerinden bir kısmını astlarına devredebilir. Ancak yetki devri yetki devreden amirin sorumluluğunu kaldırmaz.” denilmektedir.

9.2. Yasanın 6’ıncı maddesine göre, ön inceleme yapmak yetkisine haiz olanlar, “Bu kanunda yazılı olmayan hallerde” CMUK’ye göre de işlem yapabileceklerdir.Ancak, CMUK’da sayılan görevlilerden imin veya kimlerin yetkisinin kullanılacağı belirtilmediğinden bu düzenleme de belirsizliğe neden olacağı gibi, inceleme yapacaklara bu genel haliyle “tutuklama” yetkisini dahi veren anılan düzenleme Anayasa’ya da aykırı olacaktır. Bu nedenden, madde “Cumhuriyet savcılarının CMUK’daki yetkilerini kullanabilirler.” Şeklinde olması gerekir.

10. Yasanın 7’inci maddesinin 1’inci fıkrası ön incelemenin çok sağlıksız ve yetersiz yapılmasına, bu nedenle de Cumhuriyet Savcılarının iş yükünün artmasına neden olacaktır.

Ayrıca, özellikle müfettişler tarafından yapılacak ön incelemeler yönünden aşağıda sözü edilen risk de söz konusudur.

Şöyle ki; düzenlenecek çok sayıda rapor, zaman yetersizliği nedeniyle, yeterli kanaate ulaşılmadan soruşturma izni verilmesi talebini içerecek; Cumhuriyet Savcıları da uygulamada sıkça görüldüğü üzere raporun müfettişten geldiğini dikkate alarak, takibat kararı verebileceklerdir. Bu durum ise, gerçekte hakkında takipsizlik kararı verilecek çok sayıda memurun haksız olarak yargılanması sürecini başlatacaktır. Bu ise insan haklarına saygı unsurunu zedeleyecektir. Diğer taraftan, sürekli yakındığımız bir konu gündeme gelecek ve mahkemelerin iş yükü gereksiz olarak arttırılacaktır. Diğer taraftan, gündeme gelebilecek tazminat davaları nedeniyle de kamu kurumları ve memurlar ağır bir yükle karşılaşacaklardır.

Bu nedenle Yasanın 7’nci maddesinin aşağıdaki şekilde olması gerekir.

“Ön inceleme, suçun 5’inci maddenin birinci fıkrasına göre öğrenilmesinden itibaren 90 gün içinde tamamlanır. Ön incelemenin, izin vermeye yetkili mercilerin görevlendirdikleri kişiler tarafından yapılması halinde, maddi veya hukuki sebeplerle bu süre içinde tamamlanması mümkün olmayan ön incelemeler için, ön incelemeyi yapanın ek süreyi ve gerekçeyi içeren talebi ve izin vermeye yetkili merciin onayı ile bu süre, asıl sürenin yarısını geçmemek ve bir defaya mahsus olmak koşuluyla uzatılabilir.

Yetkili merci, ön incelemenin bizzat kendisi tarafından yapılması halinde suçun 5’inci maddenin 1’inci fıkrasına göre öğrenilmesinden itibaren 90 gün içinde, ön incelemenin denetim elemanları veya görevlendirilecek memurlarca yapılması halinde, ön inceleme raporunun kendisine tevdi tarihinden itibaren 30gün içinde soruşturma izni verilmesi veya verilmemesi hususunda karar vermek zorundadır.

11. Yasanın 9’uncu maddesinin 3’üncü fıkrası Anayasa’nın 105’inci maddesinin ikinci fıkrasına aykırıdır. Bu nedenle maddenin; “itiraza 3’üncü maddenin (c), (f), (h) bendlerinde sayılanlar ve Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterinin vereceği kararlar için Danıştay’ın ilgili dairesi, diğerleri için yetkili merciin yargı çevresinde bulunduğu bölge idare mahkemesi bakar. Cumhurbaşkanının vereceği kararlar kesindir.

12. Yasanın 12’inci maddesinin (a) bendi 3056 sayılı Yasa, yani kamu idaresinin hiyerarşik yapılanmasına uygun değildir. Çünkü, Başbakanlık Teftiş Kurulu Başkanlığı’nın kamu kurum ve kuruluşlarının teftiş ve denetim hizmetlerini düzenleme yetkisi göz ardı edilmektedir. Bu nedenle; 12’nci maddenin 8a9 bendinin “Müsteşarlar” unvanından sonra gelmek üzere “Başbakanlık Teftiş Kurulu başkanı ve Başbakanlık Müfettişleri” unvanlarının eklenmesi gerekir.

13. Yasanın 16’ıncı maddesinde yer alan “Kanunlarda Memurin Muhakematı Hakkında Kanunu Muvakkatın uygulanacağı belirtilen hallerde bu kanun hükümleri uygulanır.” hükmü Danıştay 2’nci Dairesi’nin ve İl İdare Kurullarının görevleri bu Yasaya göre sürdüğünü göstermektedir.

2547 sayılı Yüksek Öğretim Kanunu’nun 53’üncü maddesinin (c) bendi ve 72 sayılı başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu hakkında KHK’nin 38’inci maddesi özel soruşturma ve yargılama usulü öngörmektedir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder