17 Ağustos 2011 Çarşamba

DEPREM YARALARI VE TEMİZ TOPLUM


Bugün 17 Ağustos 2011, 17.Ağustos.1999 Depreminin üzerinden 12 Yıl geçmiş. DENETDE (Devlet Denetim Elemanları Derneği )’nin Yayın Organı  DENETİM dergisinin  103. Sayısında (Ekim-Aralık/1999 ) “Deprem Yaraları ve Temiz Toplum” Başlıklı bir yazım yayınlanmıştı. Yazımı yeniden okuyunca, O günden bu güne aslında pek fazla bir şeyin değişmediğini, hatta bazı şeylerin daha kötüye gittiğini gördüm.
Zaman Tünelinde 12 Yıl Öncesine giderek, yazımı okur musunuz?


DEPREM YARALARI VE TEMİZ TOPLUM

Fazlı KÖKSAL

Son deprem felaketi de göstermiştir ki; temiz toplumu gerçekleştiremez, sağlıklı bir toplumsal denetim sistemi geliştiremezsek, daha çok deprem acıları yaşar, felaket sonralarında da yardımların yerinde kullanılıp kullanılmadığını tartışır, bulduğumuz birkaç suçluya yüklenerek, kendi kendimizi tatmin ederiz.

Felaket neden bu ölçüde büyük oldu;

İmara ilişkin yasaların uygulanamaması, inşaat yapılamayacak alanlara binalar yapılması, malzemeden çalınması, zemin etütlerinin yapılmaması, kaçak binalar yapılması vs vs, yani rant, yani vurgun, yani yolsuzluk, ama tek kelimeyle denetimsizlik.

Benzeri şeyleri deprem sonrası gelişmeleri için de söylemek mümkün; koordinesizlik, çıkarcılık, hazırlıksız yakalanmak, yardımların yerine ulaşmadığı kuşkusu vb. Bütün bunların nedeni de, yine denetimsizlik…

Ülkemizde yolsuzluğun sebepleri nedir? Sorusu cevaplandırılmadan; deprem felaketinin bu ölçüde büyük olmasında yolsuzluğun etkisinin ne olduğu, deprem sonrası yardımların hiçbir suistimal olamadan depremzedelere nasıl ulaşabileceği ve bu yardımların nasıl denetlenmesi gerektiği? Sorularına sağlıklı cevaplar verilemez.

Bizim DENETDE olarak savunduğumuz, yayınlarımızda, basın açıklamalarında sık sık dile getirdiğimiz bir görüşümüz var; “Bir yerde yolsuzluk varsa denetim, denetim varsa yolsuzluk yoktur.” Bu görüş aynı zamanda bir parçası olduğumuz denetim sistemine getirdiğimiz bir eleştiridir. Bu kadar teftiş kurulu, binlerce denetim elemanı olmasına rağmen yolsuzluk oluyorsa, denetim sistemimizde de yapısal bir bozukluğun olduğu inkar edilemez.

Denetim sistemimizdeki aksaklıkların belli başlılarını şu şekilde sıralayabiliriz;

  1. Denetim elemanları bağımsız değildir. Bir Bakanın emrindeki müfettişten O Bakanlıktaki, bir Genel Müdürün emrindeki müfettişten O Genel Müdürlükteki bütün yolsuzlukların üzerine serbestçe gidebileceğini veya gitmesine izin verilebileceğini söylemek mümkün değildir.
  2. Denetim elemanlarının toplumsal statüleri sürekli gerilemektedir. Toplumsal statünün en önemli kıstaslarından birisi, alınan ücrettir. Denetim elemanları çok değil 10 yıl önce müsteşardan daha fazla ücret alırken, son yıllarda denetim elemanlarının aylıkları Daire Başkanının dahi altına düşmüştür. Benzeri gerilemeler, lojman, sosyal tesislerden ayrılan kontenjan vb. toplumsal statü belirleyen diğer kazanımlarda da önemli bir gerileme görülmektedir.
  3. Denetim elemanları gerekli teknik donanımla teçhiz edilmemiştir. Bugün denetime tabi işlemlerin büyük çoğunluğu bilgisayarla yapılmasına karşın, denetimde bilgisayardan yararlanan müfettiş sayısı çok azdır. Kamera, fotoğraf makinesi ve teyp gibi teçhizattan ise hemen hemen hiç yararlanılmamaktadır. Bu da teftiş ve soruşturmanın etkinliği ve hızını olumsuz yönde etkilemektedir.
  4. “Memurin Muhakematı Hakkında Kanunu Muvakkat” denetimin ve memur yargılanmasının önünde büyük bir engeldir. Bu da Genel ve Katma Bütçeli dairelerde yolsuzlukların üzerine zamanında gidilmesini engellemektedir. (Kanun geçtiğimiz günlerde değiştirilmiştir.O konudaki eleştirimiz saklıdır))
  5. Yargı kararlarında Müfettişliğin Kariyer bir meslek olduğu vurgulanmasına ve çoğu Teftiş Kurulu’nun tüzüğünde veya Müfettişliğe geçişin, seçme sınavı sonrası üç yıl süreyle Müfettiş Yardımcılığı olarak stajını tamamlanmasını takiben yeterlik sınavına girerek gerçekleşeceği vurgulanmasına karşılık, halabazı kurumlarda bir takım personel atama yoluyla Müfettiş yapılabilmektedir.
  6. Müfettişler, teftişler sırasında tespit ettikleri yolsuzlukların soruşturmasına başlayabilmek için, soruşturma izni almaları gerekmekte, istisnai de olsa bazen soruşturma oluru verilmeyebilmektedir.
  7. Teftiş programları İta amirleri tarafından onaylanmakta, gerektiğinde değiştirilmektedir. Bunun sonucu olarak da bazı birimler hiç teftiş edilmezken, bazı birimler çok sık aralıklarla teftiş edilmektedir.
  8. Türk teftiş sisteminde mükerrer denetim çok sık rastlanan bir olgudur. Bazı işlemler 4-5 değişik birime bağlı denetim elemanı tarafından defalarca denetlenebilmektedir.
  9. Teftiş kurulları aynı amirlere bağlı olmadıkları için birbirleriyle koordineli çalışamamaktadır. Dolayısıyla, teftiş yöntemleri, olaylara bakış tarzları, bilgi düzeyleri kuruldan kurula değişiklik göstermektedir. Türk teftiş sisteminde rapor dizaynında, sorgu yöntemlerinde bile birlik yoktur.   
  10. Bazı denetim elemanlarının denetim yetkisi olmasına karşın, soruşturma yetkisi yoktur. (Sayıştay, Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu). Bu da, tespit edilen yolsuzlukların sonuna kadar gidilmesini engellemektedir.
  11. Bazı denetim elemanları kendilerini yenileyememekte, teknolojik gelişmelere ayak uyduramamaktadır.
  12. Yazdığı raporların sümen altı edilmesi, raporların gereğinin yapılmaması, zamanla müfettişin idealizmini öldürmekte, bazı müfettişler sadece yazmış olmak için rapor yazabilmektedirler.

Kısacası teftiş kurulları bu aksak yapılarıyla, gerek yüksek bürokratlara gerekse siyasilere uzanan yolsuzluk iddialarını sağlıklı olarak araştırmaları mümkün değildir. Çok iyi niyetli bir ifade ile çok zordur.

Bürokrasinin Çıkmazları;

Yolsuzlukların ortaya çıkmasını engelleyen unsurlardan bir diğeri, belki de en önemlisi bürokrasinin durağan, korkak, yeniliklere kapalı yapısıdır.  Bürokrasinin bu konudaki belli başlı aksaklıklarını şu ana başlıklar altında inceleyebiliriz.

Gizlilik

Max Weber: “Yasal gizlilik kavramı bürokrasinin önemli bir keşfidir. Bürokrasi hiçbir şeyi bürokratik gizlilik kadar savunmaz” derken, büyük bir gerçeği ifade etmektedir.

Türk bürokrasisi çok sıradan evrakların üzerine “Gizli”, “Çok Gizli” kaşesini basmaktan çekinmez. Bu belgeleri müfettişe bile gösterirken son derece “hasis”dir. Yolsuzluklar, yasa ihlalleri, uygulama hataları kamuoyuna malolduğunda, medyada yer aldığında, Müfettişlere verilen görev genellikle, bu iddiaların doğru olup olmadığı değil, “bunları basına sızdıranın kimliğinin tespit edilmesi”dir.

Başka bir deyişle, bürokrasi için; “kutsal gizliliğin” ihlali, yolsuzluğu yapanın tespit edilmesinden, yasaların ihlalinden çok daha önemlidir.

İhalelerin gizli yapıldığı, belgelerin müfettişlerden saklandığı, açıklığı yasalarla teminat altına alınan (Tapu kayıtları, nüfus kayıtları) kayıtlara bile çok zor ulaşılabildiği bir bürokratik yapıda, yolsuzluklarla sağlıklı bir şekilde mücadele etmenin çok zor olduğu ortadadır.

Sorumluluktan Kaçma;

Siyasi yapının çok sık değişmesi, bürokratların sorumluluktan kaçma eğilimini daha da artırmaktadır. Kısa bir süre içerisinde değişen siyasi yapının kendilerinden hesap sormasından çekinen bürokrasi, işleri yavaşlatmakta, karar vermekten çekinmekte, gereksiz yazışmalara girmektedir. Bu yaklaşımın sonunda açık bir yolsuzluk oluşmasa da; işlerin yavaşlamasına, halkın mağduriyetine neden olmakta, çarkın yavaş işlemesinden faydalanan bazı memurların rüşvet almasına müsait bir ortam oluşmaktadır.

Yetki Devrinden Kaçınma;

Bürokrasinin sorumluluktan kaçma vasfıyla taban tabana zıt gibi gözüken bir özelliği de, bürokraside yetki devrinden kaçınma veya başka bir ifadeyle bürokratların dizginleri elinde tutma isteğidir. Bürokraside takım çalışmasından ziyade, tek adam yönetimi hakimdir. En üstteki bürokratın her şeye hakim olma, o kurumdaki her olaydan haberdar olma isteği nedeniyle yetki devrinden kaçınması, hemen hemen bürokrasinin her kademesinde rastlanan bir olgudur. Bu anlayış da işlerin gecikmesine neden olmaktadır. Hele bu unsur, sorumluluktan kaçınma vasfıyla birlikte devrede olduğu zaman, bürokrasi tıkanmaktadır. Tüm yetkiyi elinde toplayan bürokratın art niyetli olması halinde, suistimal kaçınılmaz olmaktadır. Veya ayrıntıda boğulan üst yönetici, yolsuzlukları gözünden kaçırabilmektedir.

Grupçuluk (Klikçilik, Okulculuk, Hemşehricilik vb.)

Kamuda yolsuzlukların en önemli nedenlerinden birisi iltimas ve adam kayırmadır. Burada bürokratın maddi bir çıkarı genellikle yoktur. Ancak; mensup olduğu grubun çıkarını devletin çıkarının önünde tutar. Aynı derneğe, aynı dini cemaate, aynı okula, aynı siyasi görüşe mensup olduğu için veya kendisinin yahut eşinin yakın akrabası olduğu için kişilere ihale verilir. Bazen bu grupçuluk anlayışı o kadar geniş tutulur ki, sırf hemşehri olduğu için bazı insanlara kamu kaynakları peşkeş çekilir. Bu tür dayanışma içerisinde olanlar sürekli birbirlerini korur ve kollarlar. Az da olsa, müfettişler arasında da bu hastalıklara (özellikle okulculuk ve siyasi görüş birliği) rastlanır. Bürokratın kişisel çıkarı olmadığı, çıkar sağlananın da minnet duygusu içinde olduğu için, ispatlanması en zor suistimal türüdür.

 Denetimsiz Kamu Kaynakları;

Ülkemizde özellikle 1984 yılından sonra sayıları hızla artan bütçe dışı fonlar ile adeta “gölge kamu sektörü” yaratılmıştır. Fonlarda oluşan bu gölge kamu sektörünü “yer altı kamu sektörü” olarak adlandırmak yanlış olmayacaktır. Ekonomi çerisinde fonların payı her geçen gün önemli artış göstermesine karşın, fonların denetimi belli esaslara bağlanmamıştır.  Fonlar üzerinde hala etkin bir denetimden bahsetmek mümkün değildir. Denetimin olmadığı yerde yolsuzluk kaçınılmaz olduğu için, Fonlar Türkiye’de yolsuzluğa en açık kaynak olarak varlıklarını sürdürmektedir.

Bürokratın Küçük Çıkarları;

Türkiye’de yolsuzlukların üzerine gidilmesini etkileyen faktörlerden en önemlilerinden birisi de, bürokratın küçük çıkarlarıdır. Özde temiz olan Türk Bürokratı, kendine çıkar sağlamaya yönelik yolsuzluk yapmasa da; lojman gibi, yurtdışı geçici görev gibi, o görevde bulunmanın verdiği manevi tatmin gibi küçük çıkarları için, yolsuzlukları görmezlikten gelebilir, yolsuzluklara karşı tepkisiz kalabilir. Bu küçük çıkarlar, bürokratı “bana dokunmayan yılan bin yaşasın” mantığı ile düşünmeye zorlar. Küçük çıkarları nedeniyle bürokrat yolsuzlukları, “görmez, bilmez, duymaz”. Ama vicdanen müsterihtir. Çünkü gırtlağından haram lokma geçmemiştir.

Merkezi Yönetim;

Kamuda işlemlerin büyük ölçüde merkezden yönetilmesi, işlerin yavaş yürümesine, bürokratik yapının hantallaşmasına neden olmaktadır. Bu durum da, işleri hızlandırmanın tarifesinin yükselmesine yol açmaktadır. Yani hantal yapı, rüşvetin en önemli nedenlerinden birisidir. Merkezi yapı denetimi de güçleştirmekte, yolsuzluklarda sorumluların tespitini zorlaştırmaktadır.

Hükümetin Memuru Olma Anlayışı;

Son yıllarda, Devletin Bürokratı olma geleneği, yerini Hükümetin Bürokratı, hatta falan bakanın bürokratı olma anlayışına bırakmıştır. “Bu hükümetle geldim, bu hükümetle giderim” diyen bürokrat sayısı hızla artmaktadır. Bu da, devletin devamlılığı anlayışını gölgelemekte, bürokratların politize olmasına yol açmaktadır.

Yolsuzlukların Oluşmasında Siyasi Yapının Etkisi;

Yolsuzlukların oluşmasında siyasi yapımızdaki olumsuzlukların da çok önemli payı vardır. Yolsuzluk-siyaset ilişkisini de şu ana başlıklar altında sıralayabiliriz;

1)          Kamu görevlilerine, sendikalara, derneklere siyaset yasağı;

Kamu görevlilerinin, sendikaların, derneklerin siyaset dışı tutulması yanında çoğu kültürlü insanımızın siyasete soğuk bakması, özellikle kasabalarda ve küçük illerde siyasetin işsiz-güçsüz insanlarımızla rant peşinde koşan kişilerce yapılan bir uğraş haline dönüşmesine yol açmaktadır.

2)          Delege sistemi;

Türkiye’de siyaset yapmak isteyen herkes, ilçe ve il başkanı, milletvekili, MKYK üyesi, hatta Genel Başkan, delegenin oyuyla seçilmektedir. Delege de seçilmesine katkısı bulunduğu kişilerden katkısının bedelini, işsiz çevresine iş, kamu ihalesi olarak talep etmektedir.

3) Partizanlık veya siyasi yandaşlık;

Partizanlığın en önemli etkisi, kamu kadrolarında şişkinlik olarak gözükmektedir. Keza ihalelerin de siyasi yandaşlara verilmesi sıkça rastlanan bir olgudur. Partizanlık çoğu zaman gözleri kör eder. Aşırı partizanlığın sonucu; “mutlaka birisi çalacaksa, o benim partilim olsun” şuuraltı düşüncesi “Bizim partide hırsız olmaz” söylemi ile dile getirilir.

Parti çıkarı kavramı, Türkiye’de yolsuzlukların ortaya çıkmasını engelleyen faktörlerden en önemlilerinden birisisidir. Çoğu kez dürüst partililer, şahit oldukları, öğrendikleri yolsuzlukları, partim zarar görmesin, mensup olduğum siyasi düşünceye bir zarar gelmesin diye dile getirmezler. Geçmiş yıllarda, özellikle belediyelerce yapılan işlemler için siyasi partilere büyük yardımlar talep edildiği çok sık bir şekilde gündeme gelmişti. Parti çıkarı düşüncesi, kamu kaynaklarının siyasi organizasyonlara aktarılmasına bile neden olabilmektedir. Kişiler rüşveti kendileri için değil, siyasi organizasyonlarına yardım adı altında alınca, vicdanen müsterih olmakta, hatta davasına, ideolojisine hizmet ettiği öz savunmasıyla yaptıkları işlemler nedeniyle mutlu olmaktadırlar.

Bütün bunların yanında, bürokratik yapıdaki aksaklıklar arasında sıraladığımız faktörlerin hemen hemen tamamını siyasi yapıdaki aksaklıklar için de sıralamak mümkündür.

Diğer Faktörler;

Türkiye’de yolsuzluğu etkileyen diğer faktörlerin belli başlılarını şu ana başlıklar altında sıralayabiliriz; devletin ekonomide çok büyük pay sahibi olması, özelleştirmelerin gerçekleştirilememesi, GSMH’nın azlığı, gelir paylaşımındaki adaletsizlik, medyada kartelleşme eğilimi, demokrasinin hala tüm kurallarıyla yerleşmemiş olması, kültür düzeyi, tüketici örgütlerin güçsüzlüğü, adam sendecilik anlayışımız, hukuk sistemimizdeki aksaklıklar, adli polis teşkilatının olmaması, yargının üzerindeki iş yükü vs. vs. Bütün bunların dışında yolsuzlukların oluşmasında, süregelmesinde payı olan yüzlerce etken sayılabilir. Bu faktörlerin hepsi de ayrı ayrı bir inceleme konusu yapılabilir.

Ancak bütün bunların içinde bizce en önemlilerinden birisi denetim sistemindeki aksaklıklardır. Biz iddia ediyoruz ki; iyi seçilmiş ve iyi yetiştirilmiş denetim elemanlarının görev yaptığı, tek çatı altında toplanmış, özerk bir denetim yapılanması “Temiz Toplum” özlemlerinin gerçekleşmesinde etkili olacaktır.

Türkiye’de yolsuzluğun ve suistimalin nedenlerini ana hatlarıyla bu şekilde sıraladıktan sonra, bunların ışığında, deprem yolsuzluk ilişkilerini irdeleyebiliriz.

Depremde Can ve Mal Kaybının Artmasına Neden Olan Unsurlar;

Depremde can ve mal kaybının artmasına neden olan unsurları;

Yerleşim alanlarının seçiminde, aklın ve bilimin kurallarına riayet etmemek,

Türkiye’nin en büyük sanayi bölgesini, fay hattı üzerinde oluşturmak,

Binalar yapılırken zemin etütler yapmamak, yaptırmamak,

Deprem bölgesinde çok katlı binaların yapımına izin vermek,

Bina projelerinde, depreme özel önlemler öngörmemek,

İnşaatlarda, projelerde öngörülen malzemeleri kulanmamak,

Kalifiye işçi yerine ucuz işgücü kullanmak,

Şeklinde sıralayabiliriz. Bu hususlar tek tek irdelendiğinde; hepsinin altında, kamunun imkanlarını bazılarına peşkeş çekme, ranttan pay alma, haksız kazanç sağlama, kısa zamanda köşe dönme anlayışı yatmaktadır. Yani toplumsal kirlilik, yani suistimal, yani yolsuzluk vardır. Tabii ki yetersiz denetim de, bu usulsüzlülerin üzerine zamanında gidilmesine imkan vermemiştir. Kentleşme, sanayileşme, teşvik, yapılaşma, projelendirme, inşaat aşamalarında bu işlemler etkin bir şekilde denetlenebilseydi, Marmara Depremi’nde uğradığımız mal ve can kaybı çok daha az olurdu. Ama  yerleşim yerlerinin seçimi, sanayi bölgelerinin tespiti gibi bazı işlemlerin hiç denetlenmediği; belediyelerin denetiminin üç dört ayrı denetim birimince (Mülkiye Müfettişleri, Mahalli İdareler Kontrolörleri; Sayıştay Denetçileri vb.) denetlendiği, müteahhidin maaşlı memuru gibi davranan proje ve kontrol mühendislerinin bu çalışma şekliyle mevzuatın yüklediği yükümlülükleri yerine getiremediği bir ortamda denetimden bahsetmek zordur. Bu konuda devletin denetim birimlerinin denetiminin çok çok yetersiz olması yanında; aksaklıkları, usulsüzlükleri, yolsuzlukları ihbar etmenin “ispiyonculuk” diye nitelendirildiği toplumumuzda, toplumsal denetimden bahsetmek de mümkün değildir.

Ancak şunu ifade temek mümkündür; eğer ülkemizde kamu kurumlarında çalışan tüm denetim elemanları tek bir çatı altında, TBMM’ne bağlı, özerk bir yapılanma içinde görev yapsalardı, bu denetim yapısı yardımcı teknik elemanlarla desteklenseydi, denetim elemanları gerekli yetkilerle donatılsaydı, kontrol mühendisliği mekanizmasını sağlıklı bir yapılandırmaya kavuşturabilseydik, inşaatlarda kullanılan malzemelerin kalitesini laboratuarlarda kontrol edebilseydik, imar aflarını, ceza aflarını, disiplin aflarını alışkanlık haline getirmeseydik, 17 Ağustos Depremi’ndeki mal ve can kaybı daha az olabilirdi.

Deprem Sonrası İşlemlerin Kontrol ve Denetimi;

Türk milleti yardımseverdir. Özellikle toplumsal felaket anlarında yardım etme duygularımız doruğa çıkar. Ama bu yardım etme isteği çoğu zaman fırsatçılarla istismar edilir. Fırsatçı için zaman zemin önemli değildir. Daha doğrusu felaket zamanları fırsatçının aradığı zaman, felaket bölgesi onun doğal zeminidir. Bu soysuzlar her fırsatı değerlendirirler. Bazen paralar toplanırken devreye girer, paraları maledinirler. Bazıları, topladıkları paraları başka yerlere, başka amaçlarla veya depremzedelere ama ancak ideolojik yandaşları olan depremzedelere aktarırlar. Bazı fırsatçılar yardımların dağıtımı aşamasında ortaya çıkarlar. Yüzlerce km. uzaktan gelip, kendilerini depremzede gibi gösterip, bazen nakdi yardımlardan, ama genellikle ayni yardımlardan yararlanırlar. Bazı büyük vurguncular, ihalelerden pay kapma yarışındadırlar. Fırsat verilirse yine malzemeden çalmaya hazırdırlar.

Bir başka çıkarcı türü de, yardım yapmalarına veya yardım yapmaya niyetleri olmamasına rağmen, basın-yayın organlarına çok büyük yardım yaptıkları, daha da yapacakları iddiasıyla demeç vererek, felaketzedelerin acılarıyla kendilerinin reklamını yaparlar. Ancak hiç yardım yapmazlar.

Depremin çok boyutlu olması, nüfus olarak Türkiye’nin neredeyse 1/3’ünü etkilemesi ve depreme hazırlıksız yakalanmamız nedeniyle, depremi takip eden 10-15 günlük dönemde çok büyük kargaşa yaşandı. Bu kargaşanın arkasından Kızılay’a duyulan güveni sarsacak gelişmeler, en güvenilen kurumlardan biri olan THK’daki yolsuzluk iddiaları, yardımların yerine ulaşmadığı söylentilerinin çıkması, deprem vergisi konacağı yolundaki açıklamalar, vatandaşta yardımların yerine ulaşmayacağı kuşkusunun oluşmasına yol açtı. Bu kuşkunun doğal bir sonucu, yardım isteğinde çok ciddi azalmalar yaşandı.

Bütün bu açıklamalar göstermektedir ki, deprem sonrası yardım işlemleri aşağıdaki her aşamada ciddi bir şekilde denetlenmelidir:

-              Yardım taahhütlerinin yardıma dönüşüp dönüşmediğinin denetlenmesi,
-              Yardım toplama faaliyetlerinin denetimi,
-              Toplanan nakdi yardımların nemalandırılmasının denetimi,
-              İhalelerin denetimi,
-              Diğer işlemlerin denetimi, (Yardım kuruluşları, kriz masaları, aksaklıkların nedenleri vb.)

Yapılan yardımların her aşamada denetlendiğine inanan halkımız da, her felakette elinden gelen yardımı yapacak, devlet kurumlarına yardım etmekten çekinmeyecektir.

Ancak bugünkü çok başlı denetim anlayışı içinde bu denetimleri sağlıklı olarak yapmak ve halkın devlete güvenini tesis etmek çok zordur.

SONUÇ;

Ülkemizde temiz topluma ulaşmak, yolsuzlukları asgariye nindirmek, kamuoyunu yolsuzlukların üzerine gidildiğine ikna etmek için; bürokratik yapıda köklü değişiklikler yapılmasında ve güçlü bir denetim yapılanmasına gidilmesinde zaruret olduğu açıktır.

Bunun için de;

a) Öncelikle Devlet güvenliğini ilgilendiren işlemler dışında, devletin tüm işlemlerinin şeffaf hale getirilmesi,

aa) Her vatandaşın belirli bir ücret karşılığı “Gizli” işaretli olanlar dışında, istediği her konudaki belgelere ulaşmasının sağlanması,

ab) Milli Güvenliği ilgilendiren konular dışında “Gizli” işaretli evrak kullanılmaması,

ac) İhalelerin halka açık yapılması, belirli büyüklükteki ihalelerin radyo ve televizyonlardan naklen yayınlanması, büyük küçük tüm ihalelerin her aşamasına ait bilgi ve belgelerin o kurumun web sayfasında yayınlanması,

ad) İhale davetlerinin Ticaret ve Sanayi odaları aracılığı ile yapılması, ayrıca her türlü ihalenin oluşturulacak “kamu ihaleleri” web sayfasında yer almasının zorunlu hale getirilmesi,

ae) Üst düzey bürokratların malvarlıklarının, görev yaptığı kurumların, internet sayfalarında yayımlanması, hatalı mal beyanında bulunduğu anlaşılan kamu yöneticilerinin başka hiçbir gerekçe aranmaksızın işlerine son verilmesi, aynı işlemin milletvekilleri ile siyasi partilerin her kademedeki yöneticileri için de tatbik edilmesi,


b) Özelleştirmelerin ekonominin ve ülkenin gerçeklerine uygun bir şekilde yapılması.

ba)  Özelleştirme işlemlerinin şeffaf bir şekilde yürütülmesi,

bb) Özelleştirmede blok satışlardan ziyade, mülkiyeti taban yayacak yöntemler geliştirilmesi,

bc) Özelleştirmede önceliğin, zarar eden KİT’ler ile kamu bankalarına verilmesi,

bd) Özelleştirme yapılırken, anti-tröst yasalarının da çıkarılması, tekelleşmeyi ve kartelleşmeyi önleyici tedbirler alınması,

c) Gelir dağılımındaki bozukluğu giderici tedbirlerin alınması,

d) Bürokratik yapıdaki çarpıklıkların giderilmesi,

da) Unvan yükselmelerinin belirli esaslara bağlanması,

db) Rotasyon sisteminin mutlaka uygulamaya konulması,

dc) Kamu görevlilerinin ücretlerinin onların insanca yaşayacağı bir düzeye yükseltilmesi, kurumlar arası ücret dengesizliklerinin giderilmesi,

dd) Ödüllendirme ve cezalandırma mekanizmalarının devreye sokulması,

de) Merkez yetkilerinin önemli bir bölümünü taşraya devretmesinin sağlanması,

df) Fonların mutlaka bütçeye dahil edilmesi,

dg) Bürokrasideki belirli unvanların (Müsteşar, Genel Müdür gibi) siyasi etkili görevler olarak nitelendirilerek, bu unvanlardaki bürokratların siyasi iktidarlarca rahatça tespitine imkan veren, ancak bunlar dışındaki tüm bürokratik ünvanlara yapılacak atamalarda siyasi etkiyi imkansız kılan yasal düzenlemelere gidilmesi,

e) Gerek örgün, gerekse yaygın eğitimin tüm imkanları kullanılarak, erdem, dürüstlük, şeref, haysiyet gibi kavramları yine Türk toplumunun en önem verdiği değerler haline getirerek; çıkarcı, benmerkezci, yolsuzluğa eğilimli insan tipinin sayısını azaltıcı tedbirlerin alınması,

f) Tüm bunların yanında, etkin bir denetim yapılanmasına gidilmesi;

fa) Tüm denetim birimlerinin tek çatı altında toplanması, bu organizasyonun TBMM’ne bağlı özerk bir yapıya dönüştürülmesi, böylece yolsuzluk iddialarına daha çabuk müdahale edilmesi, denetim elemanlarına baskı yapılma iddialarının gündemden düşürülmesi,

fb) Çok nadir de olsa bazı birimlerde uygulanan atama ile müfettişlik uygulamasına bir daha dönülmemek üzere son verilmesi,

fc) Bir denetim hizmetleri sınıfı oluşturulması,

fd) Denetim elemanlarının maaş ve harcırahlarının toplumsal statülerine uygun hale getirilmesi,

fe) Denetim elemanlarının, teftişi etkin bir şekilde yapmalarını sağlayacak, dizüstü bilgisayar vb. teknik teçhizatla donatılmaları,

ff) Denetim elemanlarına, disiplin komisyonlarında, idare kurullarında, raporlarını savunma hakkı tanınması, keza bir üst kurullara itiraz yetkisi verilmesi,

fg) Tüm denetim elemanlarına teftiş yetkisi yanında soruşturma yetkisi de verilmesi,

Gibi hususlar yolsuzlukla mücadelede km. taşlarıdır.

Temiz topluma ulaşmak istiyorsak, bu km. taşlarını yerlerine oturtmak zorundayız. DENETDE olarak biz, özellikle etkin bir denetim yapılanması oluşturmadan temiz topluma ulaşılamayacağına inanıyoruz.

Temiz toplum için, etkin denetim. Etkin denetim için tek çatı altında toplanmış özerk bir denetim yapılanması.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder