19 Mart 2009 Perşembe

KAMU YÖNETİMİ TEMEL KANUN TASARISI VE DENETİM


Kamu Yönetimi Temel Kanun Tasarısı’nın gerek Genel Gerekçesini, gerekse madde gerekçelerini, mevcut kamu yönetimini ve özellikle denetim sistemini eleştiren metinler olarak niteleyebiliriz.

Tasarıda denetim sistemine getirilen eleştirileri şu şekilde sıralayabiliriz:

a) Denetim fazla sayıda yapılmasına karşın, etkisizdir.
b) Denetim, geçmiş işlemlerin kurallara uygunluğu ile sınırlı kalmaktadır.
c) Denetimin hedefleri ve performans ölçüm kriterleri yoktur.
d) Aynı iş ve işlemler mükerrer olarak denetlenmektedir.
e) Hata bulma mantığı ile yapılan denetimler yöneticileri iş yapamaz hale getirmektedir.
f) Denetimde keyfilik söz konusudur.
g) Denetim sistemi siyasi tercihlerle amaç dışı kullanılmaktadır.
h) Teftiş kurullarının yeterince etkili ve tarafsız olmaması yolsuzluk ve usulsüzlüklerin artmasına neden olmaktadır.

Tespitlerin tamamına değilse bile bir bölümüne katılmamak mümkün değildir. Teftiş sisteminin çok daha geniş eleştirisi Türkiyedeki tüm denetim elemanlarını temsil eden tek meslek örgütü olan DENETDE’nin yetkili organlarınca yapılmış bu eleştiriler zaman zaman DENETDE’nin yayın organı “DENETİM” Dergisinde de yayınlanmıştır. DENETDE’nin denetim sistemine yönelik eleştirisi daha geniş ve kapsamlıdır. DENETDE’nin ve Kanun tasarısını hazırlayanların –siyasi iktidarın-, denetim sistemine yönelik tespitleri arasında bir paralellik gözükse de, sorunun kaynağına ve çözüm yoluna ilişkin görüşlerinde taban tabana bir zıtlık sözkonusudur.

Siyasi iktidara göre denetim sistemindeki sorunun kaynağı Teftiş Kurulları ve Denetim elemanlarıdır. Bize göre ise, denetime baskı yapma eğiliminden kurtulamayan siyasiler ve denetimin yapısının bağımsız olmamasıdır.
Yasa tasarısının Genel Gerekçesinde “Yönetimin temel fonksiyonları arasında denetim önemli bir yer tutmaktadır. Özellikle özelleştirme ve yerinden yönetimin gündeme geldiği bir ortamda denetimin anlamı ve önemi daha da artmaktadır. Devletin düzenleyici ve denetleyici olarak halkın yararını koruyacak bir işlev üstlendiği günümüz dünyasında yönetimin kalitesi denetimin kalitesi ile yakından ilişkili hale gelmektedir.” denilmesine karşın; tasarı denetimin kalitesini yükseltmek bir yana, “denetim”i temelden yok edecek hükümler içermektedir. Kısacası tasarıyı hazırlayanlar, “okullar olmasa Maarifi ne güzel idare ederdim diyen Osmanlı Milli Eğitim Bakanı misali” Teftiş kurullarını kaldırarak denetimin sorunlarına çözüm bulduklarını düşünmüşlerdir. Oysa, Denetimin sorunlarını çözmenin yolu, Teftiş kurullarını kaldırmaktan değil, onları tek çatı altında toplayan, özerk-bağımsız-eşgüdümlü çalışan bir yapıya dönüştürmekten geçer.
Tasarının denetim ile ilgili bölümlerinin hazırlanmasında; ülke gerçekleri ve dünya uygulamalarından ziyade, denetim elemanlarına duyulan tepkinin ve “Teftiş Kurulu Fobisi”nin etkili olduğu görülmektedir. Bu tepkinin ve fobinin temelinde de, iktidar partisi ileri gelenlerinin daha önceki görevleri sırasında geçirdikleri soruşturmaların büyük payı vardır.
Tasarıyla Mevcut Teftiş Kurulu Başkanlıklarının tamamı kaldırılarak, dış denetim yetkisi Sayıştay Başkanlığına iç denetim yetkisi de, Bakan; Müsteşar veya Genel Müdür tarafından görevlendirilecek iç denetçilere bırakılmaktadır. Ayrıca KİT’lerin ve Fon’ların dış denetimini yapan Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu da Sayıştay bünyesine alınmaktadır.
Kamu Yönetimi Temel Kanunu Tasarısı’ gerekçelerinde, bu tasarı ile yapılmak istenilen yeniliklerde, gelişmiş çağdaş ülke modellerinin örnek alındığı ifade edilmekte ve Teftiş Kurullarının lağvedilmesi bu gerekçeye dayandırılmaktadır. Oysa, AB’nin merkez ülkeleri durumunda olan Almanya ve Fransa’da güçlü ve bağımsız teftiş kurulları vardır.
Tasarının denetime ilişkin hükümlerinin getireceği sakıncalar şu şekilde sıralanabilir;
1. Kamu denetim birimleri yok edilerek yerine, 'iç denetçilik' adı verilen bir yapı oluşturulmaktadır. İç denetçilerin görev ve yetkileri de sadece mali denetimle sınırlıdır. Bir başka ifadeyle, kamu idaresinin eylemleri ile işlemlerinin hukuka uygunluğunu ve yerindeliği denetim dışı bırakılmaktadır.
2. Tüm kamu kurumlarının dış denetimiyle görevlendirilen Sayıştay, iş yoğunluğu nedeniyle görev alanındaki kamu kurum ve kuruluşlarının işlemlerinin ancak % 13’ünün denetimini yapabilmektedir. Sayıştay Kanunu’nun 66. maddesi 2 yıl içinde denetimi yapılmayan kurum ve kuruluşların hesaplarının ibra edilmiş sayılacağı hükmüne amirdir. Bu durum karşısında, Sayıştay’ın taslaktaki beklentilere ne ölçüde cevap verebileceği ayrı bir tartışma konusudur
3. Teftiş Kurullarının birincil görevlerinden birisi de soruşturmadır. Soruşturma; teknik bilgi (kurumsal bilgi), asgari hukuk bilgisi, sorgulama ve inceleme tekniği gibi birtakım mesleki bilgiler ile yansızlık, tecrübe ve dış baskılara direnme gibi birtakım mesleki özellikler gerektirir.Sayıştay yapısı itibariyle soruşturma yapmaz. Mensupları da soruşturma bilgileri ile donatılmamışlardır. Bu bilgilerden ve özelliklerden yoksun iç denetçilerin hazırlayacağı soruşturma raporları da, hukuk sisteminin yavaşlamasına ve tıkanmasına; yapılan soruşturmalara yönelik itirazlar nedeniyle de idari sistemin zaman kaybına yol açacaktır.
4. Şu anda ülkemizdeki denetim birimlerinin büyük bölümü kariyer yapıya sahiptirler.Yani, göreve özel bir giriş sınavı ile alınırlar, üç yıllık bir staj döneminden sonra yeterlik sınavına girerler, yeterlik sınavında başarılı olurlarsa denetim elemanlığına atanırlar. Mevcut bakanlık müfettişleri ile hesap uzmanlarının tamamı, kontrolörlerin ise çoğunluğu ilgili Bakan, Başbakan ve Cumhurbaşkanı imzalı 'üçlü kararname' ile atanıyorlar. Dolayısıyla, ancak üçlü kararname ile görevden alınabiliyorlar. Denetim birimlerinin Tüzük ve yönetmeliklerinde, “denetim elemanı güvencesi” denebilecek hükümler vardır. Bu nedenler, denetim elemanlarının kısmen de olsa bağımsız görev yapabilmelerine imkan vermektedir.. Ancak, yeni tasarıda iç denetçilerin müsteşar veya genel müdür imzasıyla göreve atanmaları öngörülüyor. Dolayısıyla, görevden alınmaları da müsteşar veya genel müdür imzasıyla mümkün hale getiriliyor. Mevcut Yasa tasarısı iç denetçinin mesleki güvencesine ilişkin hiçbir hüküm içermiyor. Dolayısıyla tasarı iç denetçilik siyasi otoritenin baskısı ve vesayeti altında görev yapmak zorunda bırakılıyor.
5. Tasarı, “yasanın yürürlüğe girdiği tarihte müfettiş, hesap uzmanı veya kontrolör olarak görev yapanlar ile daha önce en az beş yıl bu görevlerde kalanlar durumlarına göre kendi idarelerinde, yerel yönetimlerde veya sosyal güvenlik kurumlarında o kurumun en üst idari amirinin onayıyla iç denetçi olarak atanabilirler” hükmünü getiriyor. Böylece, denetim birimleri tasfiye edilip denetim elemanlarının yerine iç denetçiler atanırken, bu atamayı yapacak idari amire (müsteşar, genel müdür veya belediye başkanı) çok geniş bir takdir yetkisi tanınıyor. Denetimde liyakat ve kariyer sistemi yerle bir ediliyor. İç denetçi olarak, sadece, hem mesleğe girişte hem de görevde yükselmede sınava ve özel eğitime tabi tutulmuş olan müfettiş, uzman ve kontrolörler düşünülmüyor. Daha önce denetimle yakından uzaktan ilgisi bulunmamış kişilerin atanabilmelerine de imkan sağlanıyor. Bununla siyasi iktidara denetim birimlerinde istediği gibi kadrolaşabilme imkanı yaratılıyor.
6. Kamu yönetiminde her açıdan saydamlık sağlayabilmek için, denetimin tam anlamıyla bağımsız organlarca gerçekleştirilmesi gerekir. Hal böyle iken, denetimin yönetimden sorumlu olanların tercihlerine bırakılması, birçok olayın gün ışığına çıkmasını engelleyecektir. Oysa bugüne kadar tüm teftiş kurullarının sorunları yöneticilerle olmuştur. Yöneticilerin istediği gibi rapor düzenlemeyen denetim elemanları çeşitli baskı ve tehditlere maruz kalmıştır.
7. Teftiş kurullarının ortadan kalkması bu kurullarda arşivlenen her türlü önemli bilgi ve bulgunun da yok olması sonucunu doğuracak, devletin kurumsal suç hafızasının ortadan kalkmasına yol açacaktır.
8. Şu anda AKP’iktidarı, müfettiş raporlarına dayanarak siyasal rakiplerini yolsuzluk iddiasıyla Yüce Divan’a gönderiyor. Eski dönem bürokratları hakkında yüzlerce soruşturma yürütülüyor. Denetim elemanlarınca düzenlenen raporlarla pek çok bürokrat hakkında Cumhuriyet Savcılıklarına suç duyurusu yapılmış durumda. Ancak Teftiş Kurullarının kaldırılması, siyasi iktidarın kendi dönemlerinde yapılan-yapılacak yolsuzlukların soruşturulmasını engellemek istediği şeklinde yorumlar yapılmasına neden olmaktadır.
9. Teftişin bir amacı da o kurumun tüm birimlerinde mevzuatın uygulama birliğini sağlamaktır. Özellikle yetkileri mahalli idareye devredilerek taşra teşkilatlarının kaldırılması öngörülen bakanlıklarda denetim bu açıdan önem kazanmaktadır. Bu bakanlıklarda denetim daha bir önem kazanmasına karşılık, bu bakanlıklarda iç denetim birimi bile oluşturulmaması düşündürücüdür. Konunun önemini daha iyi anlatabilmek için somut örnekler vermek gerekirse; Orman Bakanlığının taşra birimi mahalli idarelere devredilince (Yeni Orman yasasının orman talanını teşvik eden hükümlerinin de etkisiyle) orman yağmaları bugünden daha çok yaşanması muhtemeldir. Keza taşra müzeleri mahalli idarelere devredilince, müzelere nasıl sahip çıkılacaktır, tarihi eser kaçakçılığı vb nasıl önlenecektir. Benzeri örnekleri ve soruları çoğaltmak mümkündür. Tüm bu hususların denetimini kim nasıl yapacaktır. Mahalli idare yetkilisinin emrindeki iç denetçi mi? Büyük ihtimalle, mahalli idare yetkilileri ile aynı siyasi çizgideki halk denetçisi mi? Konunun uzmanı olmayan Sayıştay denetçisi mi? Özellikle taşra birimleri oluşturulmayan, yetkileri tamamen mahalli idarelere bırakılan bakanlıklarda (Milli Eğitim, Bayındırlık ve İskan, Sağlık, Ulaştırma, Tarım ve Köyişleri, Sanayi ve Ticaret, Enerji ve Tabii Kaynaklar, Kültür ve Turizm, Çevre ve Orman) Teftiş Kurullarının kaldırılması, merkezi idarenin yerel yönetimleri hiç denetlememesi ülke bütünlüğünü tehdit edici sonuçlar doğurabilir.
10. Denetim elemanları, okullarını en iyi derece ile bitirmiş en başarılı öğrenciler arasından seçilmektedirler. Bürokrasinin en iyi yetişmiş elemanlarıdırlar. Bu Tasarı yasalaşınca, denetim elemanlarından iç denetçi olarak değerlendirilmeyenlerin nerede ve nasıl istihdam edilecekleri konusunda tasarıda bir hüküm yoktur. Denetim elemanlarının bilgi birikimlerinden ve deneyimlerinden yararlanılmaması başlı başına bir insan kaynağı israfıdır.
11. Mahalli idareler ve bunlara bağlı kuruluşlar ile bu idareler tarafından kurulan birlik ve işletmelerin, gerçek ve tüzel kişilerle ilgili işlem ve eylemlerinin hukuka uygunluğunu değerlendirmek, aralarındaki anlaşmazlıkların çözümüne yardımcı olmak il genel meclisleri tarafından üzere “Halk Denetçisi” seçilmesi öngörülüyor. Bu kişilerin il genel meclisleri tarafından seçileceği düşünüldüğünde, bunların tarafsızlığından söz edilebilir mi? Büyük şehirlerdeki onlarca idare mahkemesinin idari yargı davalarda tıkandığı gözetildiğinde, yargı konusu olaylara nazaran çok basit yakınmaların muhatabı olacak bir halk denetçisinin bu işin altından nasıl kalkacağı ayrı bir tartışma konusudur.

Bu yazıda Kamu Yönetimi Temel Kanun Tasarısı yalnızca denetime bakışı ve denetime getirecekleri yönüyle irdelenmiştir. Tasarı başka pek çok açıdan da sakıncalar ihtiva etmektedir.
Toplumsal sorunlar tepeden inmeci yaklaşımlarla değil, uzlaşma arayışlarıyla çözülür. Temennimiz Hükümetin tepeden inmeci yaklaşımla hazırladığı Kamu Yönetimi Temel Kanun Tasarısı’nı çekerek, ilgili sivil toplum örgütlerinin görüş ve önerileri doğrultusunda gerçekten reform niteliğinde bir Kamu Yönetimi Yasası hazırlamasıdır.

Bkz:Bir Yasa Tasarısının Düşündürdükleri Başlıklı Yazım

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder