19 Mart 2009 Perşembe

UYGULANMAYAN VEYA UYGULANAMAYAN YASA VE YÖNETMELİKLER “ÇÖZÜM ÖNERİLERİ”

İnsanımız; “Temiz Toplum”u özlüyor. Yıllardır gündemden inmeyen yolsuzluk iddialarının son bulmasını arzuluyor. Yolsuzlukları ortaya çıkarmak gibi bir görevleri de olan denetim elemanları sık sık “yolsuzlukları niye ortaya çıkaramıyorsunuz?” sorusuna muhatap oluyorlar. Yasaların tam uygulanmadığı, denetim elemanlarının bağımsız olmadığı, ancak görevlendirildiği konularda teftiş ve soruşturma yapabildiği ortamda, Denetim Elemanları da görevlerini gerektiği gibi yapamıyorlar. Bütün bu olumsuzluklara rağmen, son yıllarda ortaya çıkan yolsuzlukların çok önemli bir kısmını denetim elemanları (Müfettişler, denetçiler, bakanlık kontrolörleri vb.) ortaya çıkarmışlardır. 93 ayrı teftiş kurulunda görev yapan toplam 2903 denetim elemanının üye olduğu DENETDE olarak vatandaşlarımızın ve üyelerimizin “Temiz Toplum” özlemlerinin seslendiricisi olmaya, “Temiz Toplum”a ulaşmak için önerilerimizi, çalışmalarımızı kamuoyunun bilgisine sunmaya kararlıyız.

UYGULANMAYAN VE EKSİK UYGULANAN YASA VE YÖNETMELİKLER

1) 2531 Sayılı, Kamu Görevlerinden ayrılanların Yapamayacakları İşler Hakkında Kanun;

Bu yasa özetle, kamu görevlerinden ayrılanların, ayrıldıkları tarihten başlayarak üç yıl süreyle, o daire, idare, kurum ve kuruluştaki görev ve faaliyet alanlarıyla ilgili konularda doğrudan doğruya veya dolaylı olarak görev ve iş alamayacaklarını, taahhüde giremeyeceklerini, komisyonculuk ve temsilcilik yapamayacaklarını hükme bağlamaktadır.

Bu yasa temiz toplum özlemleri açısından çok önemlidir. Çok iyi amaçlarla hazırlanmış bir yasadır.

Son yıllarda bazı sektörlerde (bankacılık, finans, enerji, telekomünikasyon, savunma) görev yapan bürokratlar bol sıfırlı rakamlarla özel sektöre transfer olmaktadır. Ancak bu bol sıfırlı rakamların, bürokratın bilgisine, kariyerine verildiğine inanmak çok zordur. Bol sıfırlı rakamların, bürokratın kamuya ilişkin gizli bilgilerine ulaşmak, o kurumdaki işlerini çabuk yaptırmak veya bürokratın kamuda görev yaparken özel sektör kuruluşuna verdiği hizmetlerin karşılığı veriliyor olması kuvvetle muhtemeldir. Bu da bürokratik çürümedir. Kamu kaynaklarının peşkeş çekilmesidir. Son bankalar operasyonunda el konulan bankaların yönetim kurulunda görev yapanların kimlikleri de, bu kanıyı doğrular mahiyettedir. Ancak özel sektöre transfer olan üst düzey bürokratlarının önemli bir bölümü bu yasaya aykırı olarak transfer olmuşlardır. Medyanın üzerinde çok durması sonucu Mahfi Eğilmez için bu yasa işletilmiştir.

Bu yasanın işletilmesi “Temiz Toplum”a ulaşmada önemli bir dönemeç olacaktır.

Ancak; yasa metninde görev ve ünvan sınırlaması olmadığı için, yasanın dar yorumlanması halinde, bir TRT spikerinin bir medya kuruluşuna geçmesi, bir TEDAŞ mühendisinin bir elektrik iletim şirketine geçmesi, bir kamu bankası personelinin özel bir bankaya geçmesi gibi hallerde de uygulanabilir. Oysa yasa koyucunun amacı, yolsuzlukların önlenmesidir.

Önerilerimiz:


a) Yasanın, üst düzey bürokratları ve özel sektör kuruluşlarını denetleyen denetim elemanlarını da kapsayacak şekilde yeniden düzenlenmesi ve düzenleme sırasında yasaya; görevlerin önemi, toplumsal itibarı da gözetilerek Yüksek Yargı Organları Başkanları, Merkez Bankası Başkanı, SPK Başkanı, Müsteşar, Orgeneral ve Bakan olarak görev yapanların görevden ayrıldıktan sonra 5 yıl süreyle hiçbir özel kurum ve kuruluşta çalışmamaları yolunda bir hüküm konulması yasanın işlerliği açısından gerekli görülmektedir.

b) Uygulamada en büyük eksiklik, yasayı ihlal edenlerin tespiti konusunda yaşanmaktadır. Bu eksiklik; kamu kurum ve kuruluşlarının akdettikleri sözleşmelere, ihalelere katılan firmalardan 2531 sayılı yasaya aykırı şekilde personel çalıştırılmadığı yolunda beyan alınması zorunluluğunu getirmekle giderilebilir. Sözleşmelerde böyle bir hüküm bulunduğu takdirde, hem ilgili kamu kuruluşu hem de rakip firmalar konunun takipçisi olacaklardır.

2) 237 Sayılı Taşıt Kanunu;


Ülkemizde en fazla ihlal edilen kanunların başında Taşıt Kanunu gelir. Oysa bu kanun çok açıktır. Yasada, makam araçları ve hizmet araçları kullanabilecek görevliler tek tek sayılmıştır. Araçların kişisel amaçlı olarak kullanılması kesinlikle yasaklanmıştır. Ama uygulamada belirli görevin üzerindeki herkese makam aracı tahsis edilmektedir; Genel Müdür Yardımcıları, Başmüdürler, Başmüdür yardımcıları, il müdürleri, ilçe müdürleri, danışmanlar, denetçiler vb. özel amaçla resmi araç kullanımı ise çok yaygındır, hafta sonları piknik mahallerinde kamu araçlarına sıkça rastlanmaktadır. Bazı araçlar ise çocuklara ve eşlere tahsis edilmektedir. Çocuklar okula, hanımlar çarşı, pazar ve gezmeye kamu araçları ile gidebilmektedir. Bu yasayı hemen her kamu görevlisi ihlal ettiği için, bu yasayı ihlallerde ihbar mekanizması da pek çalışmamakta, ihlaller tespit edilse bile, müfettişler ve savcılar da olaya müsamahakâr bakmaktadırlar. Ancak bu yasanın ihlalinin neden olduğu kamu gideri, toplam kamu giderleri arasında önemli bir pay tutmaktadır.

Taşıt Kanunu’nun, kamuoyunda “kanunlar uygulanmıyor” yargısının yerleşmesinde de önemli payı vardır. Kamuda çalışanların önemli bir kısmı tarafından ihlal edildiği için; toplumsal kirlenmeden herkesin pay almasına, insanların suiistimallere hoşgörüyle bakmasına neden olması nedeniyle de, üzerinde durulması gereken bir kanundur.

Öneriler:


a) Kamu kuruluşlarında, emniyet birimleri hariç, binek araba alınmasına son verilmelidir.

b) Hizmet gereği araç ihtiyaçlarının, bazı kamu kuruluşlarında çok başarıyla yürütüldüğü gibi, piyasadan kiralama yoluyla karşılanması yoluna gidilmesi halinde, hem taşıt, hem akaryakıt, hem de personel israfını asgariye indirecektir.

c) Hepsinden önemlisi, bu yasanın uygulanmasında müsamahalı davranılmamalıdır.

3) 3011 Sayılı Resmi Gazetede Yayımlanacak Yönetmelikler Hakkında Kanun.

Bu kanunun 1. maddesinde; Başbakanlık, bakanlıklar ve kamu tüzel kişilerinin; işbirliğine, yetki ve görev alanlarına ait hükümleri düzenleyen, Kamu personeline ait genel hükümleri kapsayan, Kamuyu ilgilendiren yönetmeliklerin Resmi Gazete’de yayımlanacağı hükme bağlanmıştır. Ancak uygulamada özellikle bazı KİT’lere ait yönetmelikler Resmi Gazete’de yayımlanırken, bunlarda yapılan değişiklikler Resmi Gazete’de yayımlanmamaktadır. Bu da uygulamada karmaşaya neden olmaktadır.

4) 3071 Sayılı Dilekçe Hakkının Kullanılmasına Dair Kanun.

Dilekçe hakkının kullanılmasına dair kanun ve bu kanuna dayanarak yayımlanan yönetmelikte kamu kurumlarına verilen dilekçelerin en geç iki ay içerisinde cevaplandırılacağı hükme bağlanmasına rağmen, bazı kamu kurumları vatandaşların dilekçelerine hiç cevap vermemektedir. Bu durum da, vatandaşların kamu kurum ve kuruluşlarına güvenini zedelemekte, hataların üzerine gidilmediği yargısının oluşmasına neden olmaktadır.

Temiz topluma ulaşılması için, vatandaşta başvurularının işleme konulduğu, yanlışların üzerine gidildiği kanaatinin uyandırılmasının psikolojik etkisi de gözetilerek, bu yasa mutlaka her kamu kurumunda mutlaka titizlikle uygulanmalıdır.

5) 805 Sayılı, İktisadi Müesseselerde Mecburi Türkçe Kullanılması Hakkında Kanun


805 Sayılı Kanun, Türk tabiiyetindeki her nevi şirket ve müessesenin Türkiye dahilindeki her nevi muamele, mukavele, muhabere, hesap ve defterlerini Türkçe tutmağa mecbur olduklarını hükme bağlamsına rağmen, bazı kamu kuruluşlarının yabancı firmalarla yapılan mukavelelerin yabancı dilde kaleme alındığı, bunların Türkçeye de çevrilmediği, keza yabancı firmalarla yapılan İngilizce yazışmaların, protokollerin Türkçe tercümelerinin de dosyalarında bulunmadığı bilinmektedir.

Özellikle finans kurumlarında ve yurtdışı ile sıkı ilişkileri olan yatırımcı KİT’lerde görülen bu durum; her şeyden önce anadilimize, güzel Türkçemize yapılan bir saldırıdır. Son yıllarda bürokrasiyi dolduran, ülkeye midelerinden başka bağı kalmamış bürokratların batı öykünmecisi tavırlarının bir sonucudur. Ayrıca, bürokraside herkes İngilizceye tam anlamıyla hakim olmadığı için bu uygulama bazı hatalı işlemlerin gizlenme aracı olarak da kullanılabilir.

805 Sayılı Kanun’un AB’ne girdikten sonra tartışılabilir hale geleceği iddia edilebilirse de, biz DENETDE olarak Büyük Atatürk’ün Türkçe üzerindeki hassasiyeti, ulus devlet olmanın gerekleri, güzel Türkçemizin geleceği ve Temiz Toplum özlemlerinin de dikkate alınarak bu yasanın titizlikle uygulanması gerektiğine inanıyoruz.

6) 3628 Sayılı, Mal Bildiriminde Bulunulması Rüşvet Ve Yolsuzlukla Mücadele Kanunu


Türkiye’de yolsuzlukla mücadele adına çıkarılan kanunlardan belki de en gereklisi, 3628 sayılı kanundur. Ancak yasada, alınan bildirimlerin nasıl ve kim tarafından kontrol edileceği, mal varlığı ile gelirlerin karşılaştırılmasında hangi kıstasların alınacağı, kazançla servet arasındaki ne kadarlık farkın haksız mal edinme sayılacağı belirtilmediği için, kanunun cezai hükümlerini belirleyen 3. bölümü tam olarak uygulanamamaktadır. Kaldı ki bu kadar çok mal bildirimi beyannamesinin sağlıklı olarak kontrol edilip gelirlerle mukayesesinin yapılması da fiilen mümkün değildir.

Kamu kuruluşlarının otoparklarında sıkça görülen pahalı araçlar, çocukların tamamını kolejlerde okutan personelin varlığı, gayrimenkul zengini bürokratlar bu yasanın uygulanmadığının göstergeleridir.

Bu yasanın en önemli eksikliklerinden birisi mal bildirimlerinin gizli tutulmasıdır. Oysa yasada, mal bildirimlerinin her türlü incelemeye açık olması kuralı getirilse idi, mal bildirimlerinin medya ve vatandaşlarca denetlenmesine, dolayısıyla hatalı mal bildirimlerinin ortaya çıkarılmasına, gelirle varlık arasındaki dengenin daha sağlıklı bir şekilde kontrol edilmesine neden olurdu. Bu yasa tam olarak uygulanabilseydi, belki de büyük yolsuzluklar (İSKİ, TURBAN, CİVAN, TEDAŞ) daha önce ortaya çıkarılabilir, bazı derneklerdeki (Kızılay, THK) yolsuzluk iddiaları daha önceden gündeme gelebilirdi.

Öneri:

a) Tüm mal bildirimlerinin kamuoyu incelemesine açık olmasını; ayrıca, üst düzey bürokratların, bakanların, siyasi parti üst düzey yöneticilerinin, medya organlarının sahip ve yöneticilerinin, yasada sayılan dernek yöneticilerinin 3628 sayılı yasaya göre verdikleri mal bildirimlerinin özel olarak hazırlanacak web sayfalarında yayınlanmasını sağlayacak bir düzenlemeye gidilmelidir.

b) Gerçeğe aykırı mal bildiriminde bulunanlara verilecek hapis cezasının asgari haddi yükseltilmelidir.

c) Her kurumdaki Teftiş Kurulu Başkanlığının emrine yeterli sayıda memur ile gerekli teknik teçhizat (masaüstü bilgisayar, notebook vb.) verilmeli, mal bildirimine esas kayıtların (tapu, vergi, nüfus vb.) teftiş kurullarının ulaşmasına imkan verecek şekilde bilgisayar ortamına aktarılmalıdır.

7) Devlet Memurlarının Yer Değiştirme Suretiyle Atanmalarına Dair Yönetmelik


Söz konusu yönetmelikte Türkiye’nin çalışma koşulları gözetilerek 5 ayrı çalışma bölgesine bölünmesi ve her memurun bu beş bölgede belirli süre çalışmasını öngörmektedir. Yönetmeliğin bu hükmü uygulanmamaktadır.
Yönetmeliğin uygulanmayan başka bir maddesi de 15. maddedir. Bu maddede vali, kaymakam, bölge müdürü, başmüdür, il ve ilçe müdürleri, emniyet müdürü, emniyet amiri, milli eğitim müdürü, defterdar, mal müdürü, kadastro müdürü, tapu sicil müdürü, nüfus ve vatandaşlık müdürü, nüfus müdür ve bunların yardımcıları, taşra teşkilatında görevli şube müdürü, müdür, il ve ilçe müftüsü ve bunların yardımcıları ile koruma ve güvenlik hizmetlerini yürüten personelin; nüfusu 200.000’in altında kalmak kaydıyla, nüfusa kayıtlı oldukları il veya ilçeye, nüfusa kayıtlı olmamakla birlikte en az 15 yıl müddetle devamlı olarak ikamet ettikleri il veya ilçeye atanmayacakları hükme bağlanmasına rağmen bu hükme de hiç riayet edilmemektedir.

Bu yönetmeliğin uygulanmaması da siyasi müdahaleleri artırmakta, yöneticilerin ve tüm bürokratik kadroların yerelleşmesi hatır ve gönül işlerini yaygınlaştırmakta, mevzuat dışı iş ve işlemler artmaktadır.

Öneriler:

a) Yayımlandığı tarihten itibaren uygulanmayan bu yönetmeliğin uygulanmaya başlanması, bürokratik yapıdaki pek çok çarpıklığı ortadan kaldıracaktır. DENETDE, bu yönetmelik hükümlerini içeren bir yasal düzenlemenin gerekliliğine inanmaktadır.

b) Bu yönetmelik hükümlerini içeren bir kanunun kabul edilmesi ve bu kanuna aynı ilde veya aynı birimde (Müdürlükte, Başkanlıkta, Başmüdürlükte) ünvan yükselmesini yasaklayan bir hüküm konulması, bürokrasiye siyasi baskı ve müdahaleleri asgariye indirecek, ünvan yükselmelerinden kaynaklanan sürtüşmeleri ve verim düşüşünü asgariye indirecektir.

ANAYASA MAHKEMESİ TARAFINDAN İPTAL EDİLEN BAZI KANUN MADDELERİNİN OLUŞTURDUĞU BOŞLUĞUN YENİ YASAL DÜZENLEMELERLE DOLDURULMAMASI UYGULAMADA SORUN YARATMAKTADIR


Bazı yasa maddeleri Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmesine ve iptal kararının üzerinden uzun süre geçmesine rağmen, bu konularda yasal düzenleme yapılmaması yasal boşluk yaratmaktadır.

Konuya bir örnek vermek gerekirse; Kamu İktisadi Teşebbüsleri ile Fonların Türkiye Büyük Millet Meclisince Denetlenmesinin Düzenlenmesi Hakkında 02.04.1987 gün ve 3346 sayılı Kanunun fonların denetlenmesini düzenleyen dördüncü bölümü Anayasa Mahkemesi’nin 28.01.1988 tarih ve E.1987/12, K.1988/3 sayılı kararı ile iptal edilmesine ve aradan on seneyi aşkın bir süre geçmesine rağmen bu konuda yasal düzenleme yapılmamıştır.

Örnekleri çoğaltmak mümkündür.

TEMİZ TOPLUMA ULAŞMAK İÇİN DENETİMLE İLGİLİ YASAL DÜZENLEMERE İHTİYAÇ VARDIR


a) Yolsuzlukların önlenmesi için en gerekli yasalardan birisi; denetim elemanının bağımsızlığını sağlayacak, denetim organlarını daha güçlü kılacak, denetimi etkinleştirecek, mükerrer denetimi engelleyecek, yolsuzlukların üzerine cesaretle gidilmesini sağlayacak olan, denetim elemanlarının tek çatı altında toplanmasını sağlayacak yasadır.

Bir ülkede yolsuzlukla mücadele edilebilmesi ve mücadeleden sonuç alınabilmesi için, iki kurumun çok güçlü olması gerekir; a- yargı, b- denetim. Yargı yolsuzluk yapılıp yapılmadığına karar verecek, suçluları cezalandıracak kurum. Ancak, yargının görevini tam yapabilmesi için, yolsuzluk iddialarının her yönüyle incelenmesi, araştırılması ve soruşturulması gerekir. Bu da denetimin görevi. Temiz topluma ulaşmak için, bu iki kurumun; bağımsız, ekin ve güçlü olması gerekir. Yargı için, kısmen de olsa bu şartların varlığından bahsedilebilir. Yargıya servis yapması, yolsuzlukların üzerine gitmesi, kamu kurum ve kuruluşlarını ve kamu adına özel sektörü denetlemesi gereken, denetim organlarının ne bağımsızlığından, ne etkinliğinden, ne de gücünden bahsedilebilir.

Denetim organları çok fazla bölünmüştür. Devlet Denetleme Kurulu, Sayıştay, Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu, Başbakanlık Teftiş Kurulu, Bakanlık Teftiş Kurulları, Müstakil Genel Müdürlüklerin ve KİT’lerin Teftiş Kurulları, Bakanlık Kontrolörleri, Hesap Uzmanları vb. Türkiye’de 120’nin üzerinde merkezi denetim birimi vardır. Bunların hepsi farklı yerlere bağlıdır. Bunlara; bölgesel denetim birimleri (Vergi Denetmenleri, İlköğretim Müfettişleri, Belediye Teftiş Birimleri vb) de ilave edilirse sayı çok çok artar. Bu çok başlı denetim yapısı; mükerrer denetime, yetki karmaşasına, denetimde yöntem farklılığına, denetim elemanlarının seçim ve yetiştirilmelerinin farklılaşmasına neden olmaktadır. Çok başlılık, denetimde etkinliği ve denetimde bağımsızlığı olumsuz yönde etkilemekte, denetim elemanına müdahaleyi kolaylaştırmaktadır…

Türk denetim sisteminin en eski kurumları, kariyer sistemini esas almışlar, daha sonra kurulan teftiş kurulları da aynı yöntemi izlemişler ve kariyer yapı Türk Denetim sisteminde yerleşmiştir. Kariyer yapı; bir yüksekokul mezununun seçme sınavı ile müfettiş yardımcısı olarak göreve başlatılıp, üç yıllık bir staj dönemi sonunda yeterli görülmesi halinde yeterlik sınavına alındığı ve bu sınavda başarılı olması halinde müfettiş olarak atandığı yapı diye tanımlanabilir. Ancak, bazı bakanlıklarda denetim organları hala atamayla oluşturulmaktadır. Maalesef sayıca en kabarık teftiş kurulları da atama ile müfettiş olunan kurullardır. Kariyer yapı dışından gelen denetim elemanları; denetim olgusuna bir meslek olarak değil geçici bir görev olarak bakmakta, teftiş ve soruşturma tekniklerine hakim olamamaktadırlar.

Son yıllarda kariyer yapısı oturmuş bazı KİT’lere, özelleştirilen KİT’lerde atama ile müfettiş yapılan bazı görevliler nakledilmekte ve bu KİT’lerin kariyer yapısı bozulmaktadır. Denetimdeki kariyer yapının bozulması; Yeniçeri Ocağına sünnetçilerin, hokkabazların alınmasına benzer bir olgudur. Nasıl Yeniçeri Ocağının yapısının bozulması Yeniçeri Ocağının sonunu getirdiyse, denetimin kariyer yapısının bozulması da, denetim sisteminin çökmesine, yolsuzlukların artmasına neden olacaktır. Kariyer yapının bozulması ile, denetim sistemi çürüyecek, yolsuzlukların önündeki en önemli engel ortadan kalkacaktır.

Denetim elemanlarının ünvanları da çok farklılık göstermektedir; müfettiş, kontrolör, murakıp, denetçi, hesap uzmanı, denetmen, bölge müfettişi. Bu ünvanların önüne bir de kurum adları geldiğini dikkate aldığınızda, durumun ne kadar karmaşık hale getirildiği ortaya çıkar. Bu ünvan karmaşası, denetim elemanlarının ortak çıkar ve ortak hedeflere yönelik hareket etmesinin önündeki en önemli engeldir.

Ülkemizde mükerrer denetim çok sık rastlanılan bir olgudur. Birbiri ile yeterli koordinasyonu kuramayan teftiş kurulları aynı işlemlerin defalarca denetlenmesine neden olmaktadırlar. Bu da, denetim elemanlarının zaman ve emek kaybına neden olmaktadır.

Bazı denetim organlarının inceleme yetkisi olmasına karşın soruşturma yetkileri yoktur. Tespitleri temenni niteliğindedir (Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu gibi). Bazı denetim birimleri yalnızca gider denetimi yaparlar (Sayıştay). Denetim birimlerinin önemli bir bölümü yalnızca kendi kurumlarındaki işlemleri denetlerler. (Bakanlık, Genel Müdürlük ve KİT müfettişleri). Bazı denetim birimleri yalnızca gelir ve vergi denetimi yaparlar. (Vergi denetmenleri, Gelirler Kontrolörleri, Hesap Uzmanları); keza soruşturmalarda bazı denetim birimleri genel hükümlere göre soruşturma yaparken (KİT’ler ve Tarım Kredi Koop.) diğer denetim birimleri memur yargılamasına ilişkin mevzuata göre soruşturma yaparlar. Bütün bunlar da, denetim organlarının yöntem, kural ve uygulama farklılığına yol açmaktadır.

Denetim sistemimizin en aksayan yönü; müfettişlerin Genel Müdürlere ve Bakanlara bağlı olmasıdır. Teftiş Kurulu Başkanlarının hazırladığı teftiş programları genel Müdür veya Bakanın onayı ile yürürlüğe girer. Yani Genel Müdürün, Bakanın teftişini istemediği bir birimin teftişi mümkün değildir. Keza soruşturmalara da ancak Genel Müdürün veya Bakanın oluru ile başlanabilmektedir. Dolaylı olarak da olsa, Genel Müdürü veya Bakanı ilgilendiren konuları müfettişin denetlemesi mümkün değildir. En iyimser ifade ile çok güçtür. Böyle bir yapıda da denetimin bağımsızlığından söz edilemez.

Denetim elemanlarının ücret yapıları da zaman içinde çok farklılaşmıştır. Bazı denetim elemanları fonlardan pay almakta, bazı denetim elemanlarına ek tazminatlar ödenmekte, denetim ve özel hizmet tazminatları farklılık göstermektedir. Bütün bunların sonucu denetim elemanları maaşları arasındaki çok önemli farklılıklar oluşmaktadır.

Denetim elemanlarının kullandıkları araçlar da çok farklıdır. Bazı teftiş kurulları hemen her işlemlerini bilgisayar aracılığı ile yaparken, mevzuata internet veya kurumlarının bilgi bankaları üzerinden ulaşırken, müfettişlerin çoğunluğu yazılarını bile daktiloda yazmaktadırlar.

Belirtilen bu aksaklıkları gidermenin yolu; ülke genelinde denetim yapan ve kariyer yapıdan gelen tüm denetim elemanlarını tek çatı altında toplayacak, Cumhurbaşkanlığına veya TBMM’ne bağlı kendi içinde özerk bir denetim yapılanmasıdır.

Bu yapılanma Devlet Denetleme Kurulu bünyesi çerisinde Sayıştay benzeri, daireler şeklinde bir yapılanma olacağı gibi, mevcut yapı ve ihtisaslaşma korunarak, denetim elemanları, Genel Müdür veya Bakana değil direkt olarak, oluşturulacak Denetim üst Kurul başkanlığına bağlanabilir. Veya örgütlenme, Avrupa ülkelerinde görülen ombudsman benzeri bir uyulamaya benzer şekilde götürülebilir. Tüm denetim elemanları, seçimle işbaşına gelecek “Kamu Denetçisi”ne baplı olarak görev yapabilirler.

Bugün için, önemli olan; örgütlenmenin şu veya bu biçimde olması değil, “Tek Çatı” altında hareket eden, bağımsız ve etkin bir denetim yapılanmasına geçilebilmesidir.

b) Harcırah Yasasının 33/b maddesi acilen yeniden düzenlenmelidir..

19802li yılların başında, denetim elemanlarının bir ayda aldıkları harcırah tutarı maaşlarının %120’si iken bugün bu oran, maaşlarının %35’ine düşmüştür. Ödenen harcırah yevmiyesi ile iyi bir lokantada bir öğün yemek yemek bile çok zordur. Aldığı harcırahla 3. sınıf lokantalarda yemek yiyen, çalışma odasına koydurduğu yatakta yatan, bir gün önce işini bitirip evine dönme telaşındaki denetim elemanı yolsuzlukların üzerine nasıl gidecektir.

Dolayısıyla denetim elemanlarının harcırah yevmiyelerini düzenleyen 6245 sayılı Harcırah Yasası’nın 33/b maddesi düzeltilmeden, o maddedeki oranlar artırılmadan, denetim elemanına turnede insanca yaşayacağı bir harcırah yevmiyesi ödenmeden yolsuzlukların üzerine gidilemeyeceğini düşünüyoruz.

c) Denetim Hizmetleri Sınıfı Oluşturulmalıdır.

Denetim elemanlarının tek çatıda toplanmasına paralel olarak, bir denetim hizmetleri sınıfı oluşturulması zorunluluktur. Din adamları sınıfının, avukatlık hizmetleri sınıfının oluşturulduğu bir ülkede, çok farklı iş ve hizmet özellikleri olan denetim elemanlarının Genel İdare Hizmetleri şemsiyesi altında yer alması doğru değildir. Denetim Hizmetleri Sınıfı oluşturulması hem denetim elemanları arasındaki ücret farklılığını giderecek, hem de; ücret düzenlemeleri sırasında denetim elemanlarının göz ardı edilmesi önlenecektir.

d) Bilirkişi müessesesini düzenleyen bir yasa çıkarılmalıdır.

Türkiye’de bilirkişilik müessesesi üzerinde gölgeler oluşmuştur. Bilirkişilik güven kaybına uğrayan müesseselerden birisi haline gelmiştir. Bilirkişilik müessesesini düzenleyecek bir kanuna ihtiyaç olduğu düşünülmektedir.

“Bir yerde yolsuzluk varsa denetimi denetim varsa yolsuzluk yoktur” diye düşünen DENETDE’nin hedefi. “Denetimin gerçekten var olduğu, tüm dünyanın “işte temiz toplum” diye örnek gösterdiği Türkiye’dir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder