Sağlıktaki
sorunların temel nedenlerini üç ana
başlıkta toplayabiliriz: Özelleştirme, tarikat kadrolaşması ve denetimsizlik.
Sağlıkta
özelleştirme derken, sağlık hizmetlerinin ağırlıklı olarak özel sağlık
kurumlarına yöneltilmesini, kamu hastanelerine gerekli yatırımın yapılmamasını
ve özel sağlık kurumlarının hastaları hasta, yurttaş olarak değil müşteri
olarak yani sağmal inek olarak görmelerini kastediyorum tabii ki. Sağlık Bakanlığını uzunca süre özel hastane
sahibi kişilerin yönetmesi özel
hastanelerin daha da yaygınlaşmasına yol açmıştır.
2003’ten
bu yana Sağlık Bakanlığında tarikat ve
cemaatlerin güç kazandığını konuyu takip eden herkes biliyor. Tabii en güçleneni
de Menzil Cemaati…
Yenidoğan
olayı ile tarikat ve cemaatlerin ilişkisi var mı daha net olarak ortaya çıkmadı.
Ama kapatılan hastanelerden birisinin eski sağlık bakanlarından Mehmet
Müezzinoğlunun olduğunu biliyoruz. Diğer hastahanelerin sahipleri arasında da Ak
Partiye yakın isimlerin olduğu belirtiliyor.
Ama
yenidoğan ölümleri ile ilişkin olarak medyada çıkan ilk haberler Menzil Tarikatı
ile ilişkili. Ankara'da 2008 yılında devlet hastanesinde üç günde 27, bir ayda
49 bebeğin ölüm vakasına rastlanması üzerine Bakan Akdağ’ın konuyu yorumlaması
için şeyhinden istihareye yatmasını istediği haberi medyada yer almıştı.[i]
Düşünebiliyor musunuz Teftiş Kurulu harekete geçirilmiyor, çocuk doktorlardan
oluşan bir heyet oluşturulup konu incelenmiyor, Prof. ünvanlı bakan şeyhinden
istihareye yatarak sorunu çözmesini istiyor.
“Bebek
ölümleri ve denetim” ilişkisini tartışmadan yenidoğan ölümleri nedir medyadan
özetleyelim.
Yenidoğan
bebeklerin bazıları, doğumdan sonra yoğun bakıma ihtiyaç duyuyor. Çete, bu
durumu fırsat bilerek, bebeklerin yoğun bakım gereksinimi paraya çevirmeye
başladı. Bebekler, uygun sağlık hizmeti alacakları hastanelere değil, 112 Acil
Servisi ile ortak çalışan şüphelilerin seçtiği ve "örgüt adına kârlı
görünen" hastanelere gönderiliyordu. İddianameye göre, çetenin asıl amacı
bebeklerin iyileştirilmesinden ziyade daha çok para kazanmaktı. Fakat
enfeksiyona açık bir ortam olan yenidoğan ünitelerine yatırılan bebeklerden
bazıları, normalden daha uzun süre yatılı kaldıkları veya hiç gereksinim yokken
bu bölüme yönlendirildikleri için hayatını kaybetti. Ayrıca İstanbul’daki özel
hastanelerin bir bölümünde yeni doğan yoğun bakım ünitelerinin usulsüz şekilde
işletildiği, rüşvet ve evrakta sahtecilik yöntemleriyle Sosyal Güvenlik
Kurumu'ndan (SGK) haksız kazanç sağlandığı ortaya çıktı.
Olayın
büyüklüğü , başka illerde de benzeri yöntemlerin kullanılıp kullanılmadığı, ne
zamandan beri süregeldiği soruşturma sonunda anlaşılacak (?)
Yenidoğan
Olayının Denetim Boyutu
DENETDE
Genel Başkanlığım döneminde yönetim olarak bir slogan üretmiştik: Bir yerde
yolsuzluk varsa denetim, denetim varsa yolsuzluk yoktur.
Bu deyiş,
İstanbul Sağlık Müdürlüğü başta olmak üzere Sağlık Bakanlığında bir denetim eksikliğinin
hatta denetimsizliğin olduğunu göstermektedir.
Sağlık
Bakanlığının bir teftiş kurulu var tabii ki. Ama bu kurulla çok oynandı.
Bunlardan
ilk aklıma geleni DENETDE Genel Başkanı ve Sağlık Bakanlığı Başmüfettişi Atılay
Ergüven’e yapılanlar. Ergüven “Yolsuzluk
Arttı” dediği ve “Teftiş Terörü Var” diyen Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım
hakkında tazminat davası açtığı için uydurma iddiarla hakkında soruşturma
açıldı. Müfettişler “Soruşturma konusu iddialar doğru değil” deyince onlar
görevden alınarak soruşturma başka müfettişlere verildi. İstedikleri gibi rapor
alana kadar soruşturmacı ekip dört beş kez değişti.Sonuçta Atılay Ergüven’e
ceza teklif edecek müfettiş buldular. Atılay Ergüven Polatlı’ya sayman olarak
sürüldü. Hemen dava açan Atılay davayı kazandı. Yine sayman olarak sürdüler,
yine dava açtı. Yine kazandı. Ama bu olaylar müfettişleri yıldırdı. Müfettişler
kendilerini sayman olarak atanabilecek sıradan memur olarak gördüler. Cesaretleri kırıldı, özgüvenleri yara aldı.
2
Kasım 2011 tarihli Resmi Gazetede yayımlanan Sağlık Bakanlığı Ve Bağlı Kuruluşlarının
Teşkilat Ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Bakanlık Teftiş
Kurulu Başkanlığı lağvedildi, başmüfettiş,
müfettiş ve müfettiş yardımcısı kadrolarında bulunanlar, durumlarına göre
bulundukları kadro dereceleriyle Bakanlık ve bağlı kuruluşlarının sağlık
başdenetçisi, sağlık denetçisi ve sağlık denetçi yardımcısı kadrolarına atandılar.
Bakanlığın bünyesindeki her genel
müdürlükte bir denetim birimi kurulduğu için, bakanlık müfettişleri genel
müdürlük denetçisi pozisyonuna indirgendi. Bu da denetim elemanlarında başka bir yılgınlık yarattı.
Hukuk
Müşavirliğinin uygulamaya ilişkin savunmasındaki; Biz onları GASSAL (Ölü
yıkayıcı) veya bilgisayar işletmeni yapmadık denetçi yaptık, kişiye bağlı
makamlar ancak saltanatlarda olur, müfettşlik
kariyer meslek değildir, doğrudan Bakan'a bağlı olmak yerine alt idari makama
bağlı olmak istemeyen Müfettişlerin alt idari makamlara hakaret ettikleri
anlamına geldiği ifade edilerek müfettişler aşağılandı.[ii] Yine de
müfettişler uzun çabalar sonucu ünvanlarını almayı ve bakanlık müfettişi olmayı becerdiler. Ama bu süreç teftiş
kurulunun çok kan kaybetmesine neden
oldu.
Hangi
akıl bir bakanlığın teftiş kurulunu kapatmaya kalkar. Yalnızca yolsuzluk yapmak isteyenler Teftiş
Kurullarına düşman olurlar.
Bu
gelişmeler de Sağlık Bakanlığı
müfettişlerini çekingen bir yapıya soksa da onlar mesai gözetmeden çalıştılar, çalışıyorlar.
Tabii bakanlıktan bir görev verilmesi halinde. Uzun süre bakanlık koltuğunda
özel hastane sahipleri oturduğu dikkate alındığında Teftiş Kurulu Başkanlığının
özel hastaneleri periyodik teftiş programına alması pek düşünülemez.
Yandaş
medya ve troller tüm güçleri ile eskiden İstanbul İl Sağlık Müdürü olan Sağlık
Bakanı Kemal Memişoğlu’nun görevini yaptığını, hatta yolsuzluğu çıkaranın o
olduğunu iddia etmektedirler.
Kemal
Memişoğlu gerçekten görevini yapmış mıdır?
Olayın
boyutu çok büyüktür. Konunun sonuçlandırması için konuyu Teftiş Kuruluna
aktarmayan, ilk ihbarın üzerinden yaklaşık bir yıl geçmesine rağmen ciddi bir
inceleme başlatmayan Kemal Memişoğlu’nun olayın bu boyuta gelmesinde bir rolü
olmadığını iddia etmek mümkün müdür? Kaldı ki şikayet edilen hastaneye on gün
öncesine kadar yenidoğan hastalarının sevk edildiği ifade edilmektedir. Bu bile iyi işleyen bir yargı sisteminde sayın
bakanın sanık sandalyesinde oturması için yeterli bir nedendir. .
Bizde
“Teftiş” ve “Denetim” denilince akla hep denetim birimlerinin yaptığı denetim
gelir. Oysa bu yargı hatalıdır. Asıl denetim üstün astı denetlemesidir. Bu
denetim gözlemle, astları iyi seçmekle, aksayan konuların nedenlerini
araştırmakla olur. Ama en çok da verileri, istatistikleri, muhasebe kayıtlarını
değerlendirmekle, rakamlardaki değişimin nedenlerini araştırmakla olur….
Yenidoğan
vahşetine bir de bu boyutu ile bakalım;
Yenidoğan
ölümlerinde 2023’de önemli bir artış gözüküyor. Bunun nedeni araştırılsaydı;
Ölümlerin
hangi hastanelerde gerçekleştiği,
Hastahanelerin
yenidoğan servislerindeki küvez ve personel sayılarının orantılı olup olmadığı,
Personel
saysının ihtiyacı karşılayacak ölçekte olup olmadığı,
Yenidoğan
servislerinde çocukların hastanede tedavi gördüğü gün sayısının neden farklılık
gösterdiği,
Hangi
hastanelere yapılan SGK ödemelerinde ciddi artışlar olduğu,
Şikayetlerin
geldiği hastanelerdeki ölüm çeşitlilliği ile devlet hastanelerinin yenidoğan
servislerindeki ölüm çeşitlilliği arasında benzerlik olup olmadığı,
Ölüm
nedenlerinden bazılarının -cinayeti geçtik- ihmali çağrıştırıp çağrıştırmadığı,
şüpheli ölümlerin hangi hastanelerde yoğunlaştığı,
Vatandaş
şikayetlerinin yayımlandığı internet sitelerine bakıldığında neden bazı
hastanelerde şikayetlerin yoğunlaştığı,
Ve
benzeri yüzlerce soru değerlendirilseydi böyle bir olayla karşılaşır mıydık?
Demek
ki neymiş; İstanbul Sağlık Müdürlüğü bünyesinde hastanelerin ve olayların
sağlıklı denetimi yapılmamış… Daha doğmadan önlenebilecek vahşete seyirci
kalınmış.
Demek
ki Sağlık Bakanı en azından istifa etmelidir…
Sağlık
Bakanının başarılı bir sağlık müdürü olduğunu iddia edip onu cansiperane
savunanlar “Ama sağlık müdürlüğünün bu tür verilere ulaşacak imkanı yok…”
diyebilirler. Sayın Memişoğlu bu verilere ulaşacak bir yapıyı oluşturamadıysa
iyi bir yönetici, iyi bir sağlık müdürü değildir. Sağlık Müdürlüğünü bile eline
yüzüne bulaştıran bir adamın Sağlık Bakanlığı koltuğunda oturduğu her an ülkeye
zarardır.
Bu
nedenle Sayın Memişoğlu istifa etmelidir…
Yazımı
o sloganla bitireyim;
Bir
yerde denetim varsa yolsuzluk, yolsuzluk varsa denetim yoktur…
[i]
https://www.tele1.com.tr/iste-akpnin-menzil-tarikatiyla-olan-bagi
[ii]
https://denetimyazilari.blogspot.com/2012/07/mufettis-kelimesi-turkce-olmadigi-icin.html