Uluslararası Şeffaflık Derneğinin açıkladığı “2019 Yılı Yolsuzluk Algı Endeksi”nde ülkemizin hal-i pürmelalini görmenin hayal kırıklığı sonrasında, Türk Kızılay’ı çevresinde gelişen "vergi kaçırma", "vergiden kaçınma" tartışmalarını izlerken; DENETDE (Devlet Denetim Elemanları Derneği) yönetiminde görev yaptığım yıllarda (1999-2001) yolsuzluğu tartıştığımız, yolsuzluk üzerine yapılan televizyon programlarına katıldığımız, paneller düzenlediğimiz günler geldi aklıma...
DENETDE Genel Başkanlığım döneminde “Bir yerde yolsuzluk varsa denetim, denetim varsa yolsuzluk yoktur." sözünü slogan olarak belirlemiştik.
Yaşadığımız her yolsuzluğun arkasında denetim yokluğu, yetersizliği yatar...
Türkiye'de son yıllarda Siyasi, hukuki, bürokratik denetim oldukça büyük yaralar aldı. Hatta yalnızca kâğıt üzerinde kaldı... Kamuoyu denetimi de çok etkisizleşti…
Başkanlık sistemine geçince siyasi denetimin araçlarından; Gensoru kalktı... Meclis araştırma önergesi çoğunluk kabul etmeyince uygulanması mümkün değil. Soru önergelerinin çok büyük çoğunluğuna Bakanlıklar cevap vermiyor. Yıllardır cevaplanmayan soru önergeleri var...
2010 Anayasa değişikliğinden sonra FETÖ Hukuk sistemini tamamen ele geçirince Hukuki Denetim de bitti... FETÖ yargıdan büyük ölçüde temizlendi ama yeni savcı ve yargıçlar hem çok politik hem de çok deneyimsiz... Yüksek yargının seçiminin de hukuki denetime ne kadar cevaz vereceği de ayrı bir konu...
Bürokratik denetim diyebileceğimiz Kamu Denetim Sistemi de önemli darbeler aldı. Ömer Dinçer'in Başbakanlık Müsteşarlığı zamanında Denetim hedef tahtasına kondu. Teftiş Kurullarının adı ve yapısı değiştirildi. Teftiş Kurullarını yok etmek için İç Denetim Birimleri oluşturuldu. Ama o da tutmadı... Türkiye'nin en köklü denetim birimleri; Maliye Bakanlığı Teftiş Kurulu, Hesap Uzmanları Kurulu ve Gelirler Kontrolörlüğü işlevsizleştirildi. Sağlık Bakanlığı Teftiş Kurulu parçalandı. MEB Teftiş Kurulu'nun yetkileri kısıtlandı. Bazı Teftiş Kurulları kapatıldı.
Teftiş yönetimin önünde bir engel görüldü. Denetimin kariyer yapısı bozuldu.Denetim sistemine siyasi müdahaleler hız kazandı.. Bürokratik denetimin içinde her zaman var olan "Tetikçi" denetim elemanlarının sayısı, sistemin politize olması ile daha da arttı.. Sayıştay'ın yetkileri azaltıldı..
Dolayısıyla Kamu Denetim sistemi çok zayıflatıldı...
Demokrasilerde kamuoyunun ve kamuoyunu temsil eden güçlü STK’ların ve bunların sesi olan medyanın denetimi de önemlidir. Eskiden STK'lar da yolsuzluk iddialarını gündeme getirir kamuoyu oluştururdu. Mesela DENETDE Başkanlığım dönemimde, Kamu Görevlisi olmama rağmen "57. Hükumetin yolsuzluk karnesi kabarık" diye demeç vermiş, Halk Bankası ve Ziraat Bankasındaki yolsuzlukları gündeme taşımış, Halk Bankası Genel Müdürünün şikâyeti ile Bankacılık Kanununa muhalefetten ağır ceza mahkemesinde yargılanmıştık. Biz beraat ettik ama dönemin Halk Bankası Genel Müdürü bizim gündeme getirdiğimiz konularla ilgili olarak yargılandı ve mahkûm oldu...
Sendikalar, Odalar, Tüketici Birlikleri Kooperatifleri de zaman zaman yolsuzlukları deşifre edebilirlerdi… Medya da yolsuzlukların gündeme getirildiği bir platformdu… Medya 4. Kuvvet olarak anılırdı… Ama bugün ne STK’ların ne de medyanın etkinliği kalmadı… FETÖ’nün hakim olduğu yıllarda STK’lar ve Medya üzerinde kurduğu hegemonya, kurduğu kumpaslarla kendisine muhalif STK’ları silindir gibi ezmesi STK’ları pasifleştirdi, ayrıca medyanın iktidar ile içiçe birkaç patronun kontrolüne geçmesi ve RTÜK uygulamaları medya denetimini zayıflattı… Bütün bunların sonucu kamuoyu denetimi etkisini kaybetti…
Denetim zayıflayınca da ister istemez yolsuzluk arttı... Hatta kurumsallaştı...
Evet Beyler; yolsuzluğu önlemenin birinci yolu Denetimi güçlendirmektir... Siyasi, hukuki, bürokratik denetimi güçlendirmeden bunların yanında kamuoyu denetimini etkin kılmadan yolsuzlukla mücadele edilmesi mümkün değildir.
Tekrarlayalım; “Bir yerde yolsuzluk varsa denetim, denetim varsa yolsuzluk yoktur."
Fazlı KÖKSAL
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder